Yeni yıldan herkese merhaba!
Biliyoruz, 2023 birçoğumuz için çok da kolay geçmedi. Ama olaylara iyi yanından bakmaya çalışın, en azından Bayburtlu bu vatandaş gibi içkiyi fazla kaçırınca mezarlıktan 112’yi arayıp “etrafımda bir sürü ölü var” demedik. Bu da bir şeydir.
Öbür taraftansa yaklaşan yerel seçimler, son dönemde ufak ufak azalma emaresi gösterse de yıllardır devam eden ekonomik zorluklar ve hem dünya genelinde hem de Ortadoğu’da artan tansiyonla birlikte önümüzdeki 300+ günün gül bahçesi vadettiğini söylemek zor.
Ama en azından sizi nelerin beklediğine dair ufak bir resim çizebileceğimizi düşündük ve 21 uzmana 2024’te Türkiye’yle ilgili neler beklediklerini sorduk. Onlar da yerel seçimlerden ekonomiye, AB’yle ilişkilerden Ortadoğu’daki gelişmelere önümüzdeki yıla dair tahminlerini bizimle paylaştı.
Hayır hayır, favori görselimizi aklınıza getirmeyin -belki de bu kez kötü günler gerçekten geride kalmıştır.
Keyifli okumalar ve iyi seneler…
Seçim
Sinem Adar, Alman Uluslararası Politika ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi öğretim üyesi
2023 yılının sonuna damgasını vuran futbol krizi, 2024’te yaşanacaklara iyi bir örnek: ekonomik zaruretler, kültür savaşları, yeni günah keçileri, siyasi baskı... 2023’ün Mayıs ayında Türkiye’de yapılan iki seçimde zafer kazanan yönetici elitler, büyükşehir belediyelerini geri almaya kararlı olacak. [Bu], iktidar partisinin meşruiyetini koruması bakımından da önemli. Ayrıca 2028’de yapılması planlanan bir sonraki parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar başkanlık sistemi altında kazanımların pekiştirilmesi de elzem.
Muhalefet partilerinin ise Mayıs seçimleri sonrası parçalanması ve aralarındaki düşmanlıklar ciddi bir zorluk. Muhalefet en büyük belediyeleri elinde tutarsa şüphesiz seçmenlerin morali yükselir. Ne var ki, Türkiye'deki siyasetin aşırı sağa kayışı kritik eşiği çoktan geçti ve yakın gelecekte tersine dönmesi zor görünüyor.
Şu ya da bu hâliyle 2024 yılında da krizler Türkiye siyasetinin ayrılmaz bir parçası olmaya devam edecek. Bu kriz sarmalının kalıcılığı, Haziran ayında Avrupa’da ve Kasım ayında ABD’de yapılacak seçimlerin sonuçlarından da etkilenecek.
Özer Sencar, MetroPOLL Araştırma'nın Kurucusu ve Yöneticisi
2024 Mart ayında yapılacak yerel seçimlerin sonuçlarını etkileyebilecek birçok faktör sayılabilir.
Bunlardan ilki: partilerin oy potansiyelindeki muhtemel değişim. AKP, CHP, MHP ve DEM Parti oylarında dikkate değer bir değişim görünmüyor. İYİ Parti’deyse dikkate değer bir azalma sürpriz olmaz.
İkinci ve asıl etkili faktör: DEM ve İYİ’nin seçime kendi adaylarıyla girmesi. Bu iki partinin, özellikle DEM’in bu konuda ne derece kararlı olacağını bilemiyoruz. Etkili adaylarla ciddi bir kampanya yürütürlerse CHP’nin önemli sayıda belediyeyi kaybetmesine sebep olabilirler ve AKP kazançlı çıkar. DEM ve MHP gücünü korur. En büyük kaybı da İYİ Parti yaşar.
Seçimin en önemli sonucu İstanbul’dan gelecek. Çünkü siyaset sahnesini bir çeyrek yüzyıl etkili olacak şekilde belirleyecektir diye düşünüyorum. İmamoğlu kazanırsa 2028’de yapılacak başkanlık seçimini de çok büyük ihtimalle alır ve önümüzdeki 20 yılın başkanı ortaya çıkar. İmamoğlu kaybederse Erdoğan muhtemelen ömrünün sonuna kadar başkanlığı sürdürür, birçok siyasi aktör siyaset sahnesinden çekilir.
Seda Demiralp, Profesör, İstanbul Işık Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı
2023 seçimlerinin önemli bir sonucu, AKP politikalarının normalleşmesi oldu.
Erdoğan, 2023 zaferinden bu yana ekonomik ortodoksiye dönmesinin ardından (her ne kadar İsrail-Hamas savaşı bu dönüşü tehlikeye atsa da) Türkiye’nin geleneksel Batı dostu dış politikaya dönüşünün de sinyallerini verdi ve ayrıca içeride de mafya karşıtı operasyonlar başlattı.
Bu hususlar muhalefetin 2023 kampanyasında verdiği temel sözler arasındaydı ve AKP tarafından bu sözlerin yerine getirilmesi, iktidar partisinin muhalefetin seçim sonrası tasfiyesinden en iyi şekilde yararlanmak istediğini gösteriyor.
Başka bir ifadeyle AKP, muhalif seçmenlere her şeyin kötü olmadığı, muhalefet partilerine zaten gerek olmadığı, çünkü muhalefetin kazansaydı yapacaklarını AKP hükümetinin zaten yaptığı mesajlarını veriyor.
AKP’nin seçim sonrası normalleşme politikalarına devam etmesini bekliyorum çünkü bu politikaların muhalif seçmenlerin siyasetten kopmasına katkıda bulunması muhtemel.
Berk Esen, Sabancı Üniversitesi, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi
İyi Parti’nin aldığı kararın ardından yerel seçimler ölçeğinde 2019’da gördüğümüz geniş tabanlı muhalefet ittifakının ortaya çıkmayacağı görülüyor. Seçim sonuçlarına bağlı olarak ittifak dengeleri değişecek.
CHP’li adaylar olur da İstanbul ve Ankara’da tavanda değil de tabanda bir iş birliği konusunda başarı kazanırlarsa dengeler CHP lehine değişecektir. İYİ Parti içinde de lider değişikliğine gidebilecek bir tartışma başlayacaktır.
Ancak seçimin kaybedilmesi durumunda, büyük ihtimalle CHP’de bir kurultay sürecine gidilecek. Öte yandan bu durumda iktidar belki zaten uzun süredir rejimi pekiştirmek için attığı adımları daha da güçlendirecek ve muhalefet ittifakı kurulsa dahi otoriter rejimin döndürülemeyeceği bir noktaya gidilecek.
Adayları görmeden henüz net bir şey söylemek tabii ki mümkün değil, ama büyükşehirler özelinde tabanda ittifakın büyük oranda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Tabii ki fireler olacaktır, İYİ Parti ya da DEM Parti’nin ideolojik açıdan baskın seçmenleri partilerine destek verecektir ama muhalefet içinde “kazanacak adayların” ekseriyetle CHP’li adaylar olduğuna bakarsak ve buna kutuplaşmayı da eklediğimizde Anadolu kentlerinde değil ama büyükşehirlerde tabanda bir ittifak büyük ihtimalle gerçekleşecek.
Roj Girasun, Rawest Araştırma Direktörü
Daha önce İstanbul’da CHP’li adayların genel seçimlerin üzerinde oy alabildiklerini biliyoruz. Son seçimlerde de Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 4 puan gerisindeydi. İstanbul’da seçime 2019 seçimlerinin denklemiyle gitmiyoruz. Çok oy kaybetmiş, daha zayıf bir iktidar var; bunun karşısındaysa yerel ittifakın sahibi bir CHP var. Bir de iktidar kompozisyonu karşısında biraz daha bloklaşmış ve netleşmiş bir seçmen var.
İstanbul’da bir tarafta yüzde 53’lük, diğer taraftaysa yüzde 47’lik bir havuz var. Bu yüzde 53’ün ne kadarını İmamoğlu’nun alacağını muhalif partilerin tutumu ve adayları belirleyecek. DEM aday çıkaracak mı, çıkaracaksa nasıl bir aday çıkaracak? Sadece aday çıkarmakla mı kalacak, net ve güçlü bir politik kampanya da yürütecek mi? İYİ Parti’nin çıkaracağı aday nasıl bir profilde olacak, Millet İttifakı’ndan oy almak hedeflenecek mi yoksa daha önce CHP’ye oy veren seçmene mi yönelik olacak? Saadet, Gelecek, DEVA partileri AKP’den ne kadar oy alacak? AKP’nin adayı kim olacak?
Bu kadar belirsizlik varken, DEM Parti ve İYİ Parti’nin desteği olmadan da İmamoğlu’nun İstanbul’u kazanma ihtimali var. Sayılara baktığımızda DEM ve İYİ’nin oylarının olmaması kesin kaybettiriyor ama yerel seçimlerde denge ve denklem farklı bir şey.
DEM Parti mesela “tavşan aday” çıkarırsa, seçmeni hiç küçümsenmeyecek oranda CHP’ye oy verebilir. Bunun yanında CHP’nin tavrı da etkili olacak. Mesela, Selahattin Demirtaş’ın babası vefat etti ve cenazeye katılamadı, İmamoğlu ise bir taziye mesajı yayınlamaktan çekindi. Bu konuşuluyor. Herkes biliyor ki, İmamoğlu seçimleri Kürtler sayesinde kazandı. Bu kadar insani bir durumla ilgili açıklama yapmaktan yüksünen, son seçimlerde İYİ Parti’yle beraber görüntü vermiş bir ismin Kürtlerden oy alma konusunda argümanları daha zayıf olacaktır.
Selim Koru, Türkiye analisti ve Kültürkampf yazarı
Erdoğan’ın sarayından çıkan adaylar seçimlerde büyük başarı gösterecek ve 2019’da kaybettikleri birçok büyük şehri geri alacaklar. Genel olarak ülke Erdoğan’ı daha az ayrıştırıcı bir figür olarak görmeye başlıyor. İYİ Parti’yi yanına çekebilirse, belediye seçimlerini kazanabilirse, dış politikada soğukkanlı davranabilirse ve ekonomik ortodokside makul bir başarı elde edebilirse Erdoğan istikrarlı, hatta belki biraz daha büyük bir çoğunluğun desteğine ve sadakatine mazhar olabilir.
Dış politikada ise seçimlerden bu yana süren nazik yaklaşımın devam edeceğini düşünüyorum. Ankara'nın en geniş hedefi, dünyadaki yerini belirleyen uluslararası anlaşmaları tekrar ele almak. Donald Trump tekrar seçilirse işlerinin daha kolay olacağına inanıyor gibi görünüyorlar. Bu görüş gayet mantıklı.
Washington statükosu, ister Rusya gibi düşmanlardan ister Türkiye gibi kağıt üzerinde müttefiklerden gelsin, içgüdüsel olarak jeopolitik revizyonizme son vermek istiyor. Trump ise hem bu içgüdüden yoksun hem de Washington’da ve her yerde bu görüşe karşı savaşmaktan keyif alıyor. Bu yüzden Erdoğan’ın 5 Kasım’a kadar barutunu kuru tutması mantıklı olur. Zira önündeki iş, 2025’te Beyaz Saray’da kimin olacağına bağlı olarak büyük ölçüde değişecek.
Soner Çağaptay, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı direktörü
Muhalefet Mart ayındaki yerel seçimlerde Türkiye’nin üç büyük şehrinden ikisini elinde tutabilir ancak Erdoğan’ın adayı İstanbul'u muhtemelen kazanacak ve bu Erdoğan için gerçekten önemli bir zafer olacak. Bu seçim, Türkiye’nin kalıcı başkanı olmak için kazanması gereken son yarış.
Daha da önemlisi, Erdoğan, başbakan ve ardından cumhurbaşkanı olarak yükselmeden önce ulusal kariyerine başladığı şehri geri kazanarak aynı zamanda Türkiye’nin finans makinesini ve sermayesini de geri almış olacak.
Dolayısıyla Erdoğan ekonomik, kişisel ve siyasi açıdan sembolik nedenlerle İstanbul’u kazanmak zorunda ve bu amaç için her şeyi yapmaya hazır.
Dış politika cephesinde ise Türkiye yeni rolüne zorlanmadan alışacak, aynı anda hem bir aracı güç hem de NATO üyesi olarak ABD ve Rusya arasında ikili oynamaya başarıyla devam edecek. Ankara, kendi sikletinin üzerinde yumruklar atmayı sürdürecek.
İsrail/Filistin
Louis Fishman, Brooklyn College’da doçent, Türkiye ve İsrail/Filistin meseleleri üzerine çalışıyor
7 Ekim’den bu yana çok şey kaybedildi. İsrail’in yıkıcı misillemesi ve ayrım gözetmeksizin gerçekleştirdiği kitlesel katliamların ardından Erdoğan ilk başta orta yolu izleyeceğine dair işaretler verdiyse de, zaman geçtikçe Hamas’a verdiği desteği ve İsrail’e duyduğu nefreti ortaya koydu. Bu esnada hükümet Türkiye’de antisemitizmin gemi azıya almasına müsaade etti, ancak savaşı sonlandırmaya yönelik ileriye dönük hiçbir öneride de bulunmadı.
Türkiye rehinelerin serbest bırakılmasında daha aktif rol alsaydı ya da insani yardımın sağlanmasında yapıcı bir yol izleseydi bugün çok daha farklı bir yerde olabilirdi. Şu an Erdoğan askeri harekatın kaynağı sanki tek bir kişiymiş gibi Netanyahu’ya çok fazla vurgu yapıyor. Şüphe yok ki Netanyahu’nun siyasi kariyeri bitecek, büyük olasılıkla da 2024’ün sonunu göremeyecek. Ancak hangi hükümet gelirse gelsin İsrail’in Türkiye’ye güven duymasını beklemek zor.
Kısacası Türkiye, en azından şimdilik, kilit oyuncu olma şansını kaybetti. Bu da Washington’ın Türkiye’ye yönelik temkinli politikasını haklı çıkardı. Erdoğan’ın Hamas’a verdiği açık destek Suudi Arabistan ve BAE’yi diken üstünde tutarken asıl işi yapmak Katar’a kaldı. Dolayısıyla Türkiye bu süreçten kazançlı çıkmayacak gibi görünüyor. Aksine bir kez daha kendini dışlanmış ülke konumunda buluyor -ki bu da gelecek için pek iyi haber değil.
İsrail ile ilişkiler açısından şimdilik daha zor günler yaşanacak gibi görünüyor. Dolayısıyla Ankara Filistin cephesinde de kaybedecek.
Tabii Erdoğan ve Türkiye, Ortadoğu’daki popülerliğini artırabilir, ancak bu ne enerji güvenliği konusunda uzun vadeli hedeflerini güçlendirmeye yarar ne de ABD’nin Suudi Arabistan ile İsrail arasında savaş sonrası ittifak geliştirme girişimlerinden kendisinin de fayda göreceği yeni bir düzen için emek veren ılımlı bir Türkiye görmemizi sağlar. Bu senaryo bazılarına günümüz gerçekliğinde pek olası görünmese de hâlâ masada, yalnızca şimdilik ertelenmiş durumda.
Gallia Lindenstrauss, Tel Aviv merkezli Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde kıdemli araştırma görevlisi, Türk dış politikası uzmanı
Türkiye’nin İsrail devletini tanıyan, nüfusunun çoğunluğu Müslüman ilk ülke olmasının 75. yıldönümü nedeniyle 2024’ün Türkiye-İsrail ilişkilerinde iyi bir yıl olması bekleniyordu. Gazze’deki savaşın Mart ayındaki ‘kutlamaları’ gölgede bırakacağı aşikar. Savaşın başlarında istişareler için geri çağrılan büyükelçilerin o zamana kadar Ankara ve Tel Aviv’e dönmemesi de kuvvetle muhtemel.
Savaştan önce zaten azalmaya başlayan İsrail-Türkiye ikili ticaret hacminin, her iki ülkenin halklarından gelen karşılıklı ticaretin azaltılması talepleri nedeniyle daha da düşmesi olası. Ancak Türkiye ile İsrail arasındaki serbest ticaret anlaşması, coğrafi yakınlık ve iki ülkenin birbirini tamamlayan ekonomileri göz önüne alındığında her iki ülkede de yüksek ticaret seviyelerini korumaya yönelik kayda değer bir eğilim görünüyor.
Türkiye, İsrail’e yönelik güçlü eleştirilerini dile getirmeye devam edecek, İsrail’in eylemlerini kınamak için uluslararası forumlarda aktif olarak yer alacaktır. Gazze’deki çatışma Türkiye’nin gündeminde ön plandaki yerini korusa da zaman geçtikçe, çatışmalar sürdükçe bıkkınlık artacaktır. Üstelik Türkiye’nin arabuluculuk rolüne İsrail’in sıcak baktığına dair de hiçbir belirti yok. Bunun temel nedeni ise büyük ölçüde Ankara’ya duyulan güvensizlik. Ayrıca Türkiye’nin Hamas üzerinde ciddi bir baskı uygulayacak gücü de yok gibi görünüyor.
Suriye ve mülteciler
Alexander McKeever, araştırmacı ve This Week in Northern Syria bülteni yazarı
Türkiye’nin Suriye politikası, 2016 darbe girişiminin ardından (1) daha fazla mülteci akınını önlemek için rejim karşıtı cephe hatlarını dondurmak ve (2) PKK bağlantılı PYD ile ona bağlı SDG milislerinin siyasi projesini yavaş yavaş yok etmek amaçlarıyla doğrudan askeri müdahale şeklini aldı.
İkinci başlık geçmişte askeri saldırılardan oluşuyordu, ancak 2019’dan bu yana ABD ve Rusya’nın muhalefetiyle operasyonlar ilerleyemedi. Türkiye, o tarihten beri SDG’ye havadan saldırmaya geçti: SİHA saldırılarında askeri komutayı, PKK kadrolarını ve sivil aktivistleri hedef alırken, zorluklarla mücadele eden yerel ekonomiyi ayakta tutan önemli petrol ve gaz tesislerini de yerle bir etti.
Şu anda öngörülemeyen olaylar yaşanmazsa bu politikanın 2024 yılında değişmesi pek olası değil. Erdoğan’ın ülkedeki konumu gücünü koruyor: 2023 seçimlerinin ardından siyasi muhalefette çatlaklar gördük, ordu güçsüz bırakıldı, PKK hareketliliği ise Irak Kürdistanı’na sürgün edildi. Rusya’nın Suriye ile Türkiye arasındaki bir uzlaşıya yönelik girişimleri, Türk ordusunun geri çekilmesi durumunda yeni bir mülteci akını yaşanması olasılığı nedeniyle çıkmazda kaldı.
Biden liderliğindeki ABD ile Rusya’nın gelecekteki operasyonlara yeşil ışık yakma olasılığı düşük olsa da SDG’nin askeri ve ekonomik kapasitesinin insansız hava saldırıları yoluyla azaltıldığı mevcut statüko Erdoğan’ın elini rahatlatmaya devam ediyor.
M. Murat Erdoğan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi Müdürü
2023 yılı Türkiye’de mülteci meselesinin popülist bir siyasallaşmaya dönüştüğü yıl oldu. Bu durum hem hükümetin hem de muhalefetin politikalarına hâkim oldu. Türkiye’deki Suriyeliler artık ülke siyasetinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerde Suriyelilerin ve diğer mültecilerin önemli konular arasında yer alması şaşırtıcı olmayacaktır.
Hükümetin 2024 yılında düzensiz göç ile mücadeleye ve gönüllü geri dönüşlere öncelik vereceğini, entegrasyon çabalarının kamuoyu ile daha az paylaşılacağını düşünüyorum. Böylece toplumdaki tepkileri [olumsuz duyguları] azaltmaya yönelik çabalar sergilenecektir. Sınır güvenliği güçlendirilecekse de Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilmesi konusunda mevcut politikadan farklı bir yaklaşım beklemiyorum.
AB ile ilişkilerde de en önemli konu yine mülteciler olacak ve AB maddi desteklerle süreci biraz daha yönetmeye çalışacak. Ancak Suriye ve özellikle İdlib kaynaklı yeni bir mülteci krizi olasılığı oldukça güçlü görünüyor.
Cavidan Soykan, göç araştırmacısı, Keele Üniversitesi Siyasi, Sosyal ve Küresel Çalışmalar Okulu’nda onursal araştırmacı
Göç Başkanlığı, düzensiz göçle mücadele adı altında ülkedeki mülteci sayısını azaltmayı planlıyor. Bu sene geri dönüşleri temel alan bir politika devam edecek. “Ülkesine iade” ifadesinin yerini “geri gönderme” ifadesinin aldığını belirtmek gerekir.
Bununla birlikte, Türkiye’den geri dönüşler ne güvenli ne de gönüllü. Başta Afganlar ve Suriyeliler olmak üzere korunmaya muhtaç insanlar, geri gönderme merkezlerinde hukuki süreç olmaksızın uzun süreli gözaltı tehditleriyle karşı karşıya kalıyor. Türkiye’deki iltica sistemi, korunmaya muhtaç kişiler için ilticanın önüne pek çok gayriresmi engel koyarak yeni inşa edilen bu merkezlerin kapasitesini 2023 yılında iki katına çıkardı.
Amaç, insanları kayıt dışı tutarak düzensiz göçmen durumuna getirmek ve böylece [Türkiye’de kalma umutlarından] vazgeçene kadar insanlık dışı koşullar altında gözaltında tutulmalarını sağlamak. Gönüllü geri dönüş belgeleri mültecilere zorla imzalatılıyor. Yüksek enflasyon oranları ve ekonomik çöküş ile Türkiye’deki mülteci sayısı arasında kurulan alakasız bağlantılar yüzünden bu politikada herhangi bir değişiklik beklemiyorum.
Rusya/Ukrayna
Evren Balta, Özyeğin Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü
Türkiye-Rusya ilişkilerini 2023 yılı boyunca Ukrayna savaşı şekillendirdi. Ukrayna cephesinde yaşanan gelişmeler, 2024 yılında da Türkiye-Rusya ilişkilerinin gidişatını önemli ölçüde etkileyebilir.
Devam eden savaşa rağmen Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret ilişkileri 2023 yılında arttı. Ancak artan ekonomik iş birliği, özellikle Türkiye’nin yaptırımların ihlalinde rol oynadığı algısı nedeniyle ağır eleştirilere neden oldu. Yaptırımların önümüzdeki yılda da devam etmesi durumunda Türkiye’nin yaptırımların ihlal edilmesindeki rolünün daha fazla mercek altına alınması muhtemel.
Rusya, Türkiye’nin başlıca petrol ve doğal gaz tedarikçileri arasındaki önemli konumunu 2023 boyunca korudu ve bu istikrarlı akışın 2024 yılında da hız kesmeden devam etmesi bekleniyor. 2024 yılında faaliyete geçecek olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ndeki ilk reaktör, iki ülke arasındaki enerji ortaklığını daha da sağlamlaştıracaktır.
Türkiye, Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana arabulucu olarak aktif bir rol üstlendi ve bu rolü sürdürme konusunda kararlı. Ancak Rusya’nın 2023 yılında tahıl anlaşmasından çekilmesi bu rolün sürdürülebilirliğini zorlaştırdı. Ukrayna’nın tahılın taşınması için alternatif bir plan geliştirmesi de anlaşmanın yenilenmesini zorlaştırıyor.
Ancak savaşın değişen dinamiklerine bağlı olarak Türkiye’nin farklı arabuluculuk rolleri üstlenmesi için yeni fırsatlar ortaya çıkabilir.
Yörük Işık, jeopolitik analist, İstanbul merkezli Bosphorus Observer kurucusu
Rusya dünyanın en çok yaptırım uygulanan ülkesi olmayı sürdürecek ve eğer henüz gerçekleşmediyse 2024’te tüm kaynaklarını yurt içi üretime harcayarak tüketecek. Küçük kalemlerde Türkiye-Rusya ticaret ilişkileri hep olduğu gibi gıda ve sebzelerle sınırlı kalmayacak, yumurta, tavuk ve süt ürünleriyle artmaya devam edecek -Türk üreticiler bu durumu memnuniyetle karşılayacaktır.
Aynı zamanda, daha büyük kalemlerde ve elektronik ürünlerde de Türkiye-Rusya ticaret ilişkileri daha detaylı incelemelere konu olacak. İlişkilerin nasıl gelişeceğini tahmin etmek kolay değilse de AB kaynaklı bir tazminat mekanizmasından veya ABD’den gelecek başka bir para hareketi ilişkisinden etkilenebilirler. Türkiye-Rusya ilişkileri, AB ve ABD’nin yapacaklarına bağlı olarak ya soğuyacak ya da ısınacak.
Bu esnada Türkiye ile Rusya arasındaki rekabet alanları da her zamanki gibi gerginliğini koruyacak. Rusya'nın Gürcistan’nın işgal altındaki Abhazya bölgesindeki Oçamçıra kentinde bir üs inşa etme olasılığı var. Rusya üssü tamamlayamasa bile Ukrayna’nın yarattığı baskı nedeniyle Doğu Karadeniz’e daha fazla birlik kaydırıyor. Rusya Ukrayna’da zor zamanlar yaşarken Kafkasya’da yıldızlar Türkiye için diziliyor gibi gözükse de [bu durum], Ankara’ya Rusya’nın Kafkasya’yı teslim etmeye hazır olmadığına dair bir mesaj da gönderecektir.
Ukrayna Kırım’a giden ikmal hatlarını kesebilirse ve Rus donanmasını Karadeniz’de daha da zayıflatabilirse Türkiye, Karadeniz’de dinamiklerin değiştiği gerçeği ve sorunuyla karşı karşıya kalacak. Bu, sadece 2024 için değil gelecek yıllar için de geçerli bir sorun.
Kerim Has, Moskova merkezli siyasi analist, Rusya ve Avrasya politikaları uzmanı
Rusya-Ukrayna savaşının 2024 yılında biteceğini hayal etmek çok zor. Kremlin, kendisi için daha iyi bir anlaşma sağlamak amacıyla herhangi bir hamle yapmadan önce muhtemelen ABD başkanlık seçimlerinin sonucunu görmek isteyecek.
Erdoğan yönetimindeki Türkiye büyük olasılıkla 24 Şubat 2022’den bu yanaki politikasını sürdürecek, Batı ile Moskova arasında denge kurarak savaşın ekonomik avantajlarına ve Güney Kafkasya, Orta Asya, Suriye gibi bölgelerdeki jeopolitik çıkarlara daha fazla odaklanacak.
İsveç’in NATO üyeliğiyle ilgili olarak, Türkiye Parlamentosu’nun teklifi er ya da geç onaylayacağını ve F16 konusunda ABD-Türkiye arasındaki çıkmazın aşılabileceğini düşünüyorum. Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylamasının Rusya ile ilişkileri daha da kötüye götüreceğini sanmıyorum. Moskova için Türkiye ve Erdoğan liderliğindeki yönetim hâlâ NATO ilkelerine bağlı müttefikler.
Deprem bölgesi
Gönül Tol, Washington merkezli Orta Doğu Enstitüsü Türkiye programı kurucu direktörü
Şubat 2023 depreminden etkilenen milyonlar 2024 yılında mağdur olmaya devam edecek. 3 milyondan fazla insan yerinden edildi ve yüz binlerce insan hâlâ konteynerlerde, kamplarda yaşıyor. Erdoğan, yıkılan şehirleri bir yıl içinde yeniden inşa etme sözünü yerine getiremedi. Yeniden inşa çalışmaları Mayıs seçimlerine kadar hızla sürdüyse de o zamandan bu yana hayli yavaşladı.
Ülkenin ekonomik sorunları ve kira fiyatlarındaki dramatik artışlarla birlikte yeniden inşa maliyetlerindeki artış da düşünüldüğünde 2024 yılında mağdurlar için hayat daha da zorlaşacak gibi görünüyor. Yine de iktidar partisi AKP bu şehirlerde yerel seçimlerde muhalefeti alt edebilir.
Mevcut belediye başkanı muhalefet partisinden olan şehirlerden biri Hatay. Hatay Belediye Başkanı [Lütfü Savaş] deprem sonrasında oluşan durumu yönetemediği yönünde ağır eleştiriler aldı. Kent sakinleri arasında AKP kazanamazsa kentin yeniden inşası için ihtiyaç duyulan yatırımların yapılmayacağı şeklinde bir inanç hakim ve bu da belediye başkanının şansını azaltıyor.
Pelin Pinar Giritlioğlu, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı
Henüz daha önceki [2020] İzmir, Elazığ depremlerinde evini kaybetmiş depremzedeler evlerine kavuşamadılar.
6 Şubat’ın toplumdaki etkileri hafiflemeye başladığından beri iktidar yine İstanbul’a odaklandı. İstanbul vaatlerinin de içi doldurulmadı. Ne rezerv alanların yeri belli, ne finans modelleri. Tek bildiğimiz, rezerv alanların orman alanlarında ve çevresinde olabileceği. Bu da daha fazla doğa tahribatı anlamına geliyor.
Deprem bölgesinin daha uzun bir süre toparlanabileceğine yönelik bir politika kamuoyuyla paylaşılmadı. Yeni yerleşme alanları ve [Antakya’daki] eski kent merkezinin nasıl yeniden yapılanacağına ilişkin net bir strateji gerekiyor.
Bu konuda çalışan uzmanlar var. Onlar da dinlenmedi. Meslek odalarıyla, akademi ile çok disiplinli bir çalışma yapılmalıydı, yapılmadı. Bu da deprem bölgesine yönelik niyet konusunda ümit vermiyor.
Tuğçe Tezer, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir Ve Bölge Planlama Bölümü, Şehircilik Anabilim Dalı
6 Şubat ve 20 Şubat depremlerinde en ağır yıkımın yaşandığı kent olan Antakya’da, 2024 yılında farklı öncelikler arasındaki gerilimi göreceğiz. Depremden sonra burada henüz hiçbir şey yoluna girmedi. Yeterli geçici barınma alanı hâlâ sağlanmadı, eğitim, sağlık tesisleri yetersiz, sosyal rehabilitasyon ve toplanma alanları yetersiz, kent hiç olmadığı kadar güvensiz.
Antakya tarihi boyunca en az yedi defa tümüyle yıkılıp, aynı yerde, yeniden doğan bir kent. 2024 yılında, Antakya’ya bakınca “turizm kenti” ve ekonomik kazanç görenlerle, “evi”, memleketi, ailesi, geçmişi Antakya olanların; Antakya’nın tarihini ve kültürünü tanımayanlarla, bizzat o tarih ve kültürün kendisi olanların; depremin yıkıcı etkisini derinleştirenlerle, bu yıkımlardan en ağır şekilde etkilenenlerin; insan sağlığı, doğal alanlar, kültürel mirasa zarar verip onu tüketenlerle, onları korumaya çalışanların gerilimi yıl boyunca sürecek.
Ama bu yıl, 2023’ün karanlık bulutları umutla, dayanışmayla aralanacak. Ve sonunda, şu anda yaralı, güçsüz ve çok yorgun görünseler de, Antakya’yı tarih boyunca her yıkımdan sonra yeniden kuran Antakyalılar, yani “iyiler kazanacak”.
AB-Türkiye ilişkileri
Çiğdem Nas, Yıldız Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yardımcı doçent
Hükümet, yerel seçimlerden çıkacak sonuca göre toplumda tartışmalara neden olabilecek yeni bir anayasal süreç başlatabilir. AB, Türkiye’deki seçim sonrası manzara netleşene kadar beklemek isteyebilir.
AB tarafında, Avrupa Parlamentosu seçimlerine ek olarak, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi gibi büyük kurumların da başkanları seçilecek. Bu geçiş dönemi Türkiye-AB ilişkilerini aksatabilir. Avrupa Konseyi, Türkiye-AB ilişkilerine dair Borrell-Varhelyi raporundaki tavsiyelere ilişkin görüşmeyi ileri tarihli bir Avrupa Konseyi toplantısına erteledi. Liderler bu tartışmayı Haziran’daki zirveye kadar ertelemeyi tercih edebilir.
Macaristan’ın yılın ikinci yarısında yapacağı dönem başkanlığı, ilişkilerde yeni bir ivme için fırsat sağlayabilir. Rapordaki bazı öneriler, örneğin dış politikalara ve güvenlik politikasına daha fazla katılım, vize kolaylığı, enerji, ekonomi ve siyasi ilişkilerde üst düzey diyaloglar yürürlüğe konulabilir.
İlişkilerin yeniden canlanmasını sağlayabilecek en önemli adım gümrük birliği modernizasyon müzakerelerinin başlaması olacaktır, ancak bu da Kıbrıs sorunu, devam eden ticari sorunlar ve Rusya’ya karşı yaptırımlar konularından etkilenecektir. AB üyesi ülkeler, gümrük birliği modernizasyon kararını alarak Türkiye’yi AB’nin de öncelikleri olan yeşil ve dijital geçişe uyumlu hale getirme sürecini başlatırsa Türkiye-AB ilişkileri açısından güzel bir sürpriz olur.
Ekonomi
Mike Harris, Cribstone Strategic Macro kurucusu
2023 yılı Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın faiz artırma stratejisinden vazgeçip geçmeyeceğine dair şüphelerle geçtiyse de bu korkuların yersiz olduğu ortaya çıktı. Seçmenler popülist maaş politikalarına ve Türk Lirası’nın istikrarına faiz oranlarından çok daha fazla değer veriyor.
Daha da önemlisi, Erdoğan asgari ücretin ortalama ücretin yüzde 80’inden fazla olduğu bir ülkede kararname yoluyla ulusal ücretleri önemli ölçüde etkileme becerisi gibi oldukça eşsiz bir yetkiye sahip. Ocak 2024’te asgari ücrete yapılacak yüzde 49’luk zam, Temmuz ayındaki yüzde 34’lük son zamdan bu yana yükselen enflasyonun yaklaşık 15 puan üzerinde geldi ve böylelikle seçimden bu yana asgari ücretteki kümülatif artış yüzde 99,7’ye kadar yükseldi. Parasal sıkılaştırma önemli ölçüde gerçekleştirilmiş, piyasanın ruh hali iyiye gitmişken Erdoğan da kısa vadeli ekonomik teşvikleri uygulama kabiliyetini korudu.
Şu an asgari ücretin kurdan çok daha önemli bir enflasyon faktörü olduğuna inanıyorum. Bir sonraki genel seçimlere daha dört yıl olduğundan 2024’te asgari ücretin daha da artırılmasını beklemiyorum. Bu, enflasyonu düşürmek ve yerel para cinsinden sabit gelir için harika olsa da ekonomik durgunluğa yol açacak.
Hükümet, Mart ayındaki seçimlerden önce yerel mevduat sahiplerinin ve yatırımcıların Türk Lirası’nda kalmasını sağlamak için daha yüksek faiz sunmak da dahil olmak üzere elinden gelen her şeyi yapacaktır. Ocak ayında politika faizini yüzde 45’e yükseltmeyi deneyebilirler ama bu da TL’nin değerindeki zayıflamayı durdurmaya yetmezse daha fazlasını görebiliriz.
2024’ün ikinci çeyreğinde özel sektör yatırımları ve istihdam yaratımında hayal kırıklığı yaşanabilir. Ekonominin düşük performansı, zaman içerisinde Erdoğan ve piyasalar ile ekonomi ekibi arasında gerginliğe yol açabilir.
Atilla Yeşilada, ekonomist, GlobalSource Partners Türkiye Ülke Analisti, Istanbulanalytics.com kurucu ortağı
Mehmet Şimşek liderliğindeki istikrar programı yıl ilerledikçe ilerleme kaydedecek. Ancak ne yazık ki bu “ilerleme” sokaktaki Ayşe’den ziyade zenginlere ve yabancı yatırımcılara yarayacak. Daha da kötüsü, istikrar programının hız kazanması ve nihai hedefine ulaşması için Türkiye’nin son kalan demokrasi kalıntılarından da tamamen vazgeçmesi gerekebilir.
Mart seçimlerine gelince, eğer AKP adayları büyükşehirleri kazanırsa, aslında bu ekonomi için iyi bir “durum senaryosu” sunabilir. Erdoğan’ın ayağına dolanacak bir muhalefet olmadığında Şimsek ve TCMB Başkanı Gaye Erkan’a ekonomiyi doğru yönlendirmeleri için tam yetki vermesi ihtimaller arasında. Bu da daha uzun süre yüksek faiz oranları, çalışanlar için daha az ücret artışı, emekli maaşlarında daha az artış ve hatta hızla yapısal hale gelen açıkları azaltmak için çok sıkı bir kemer sıkma anlamına geliyor.
Eğer muhalefet büyükşehirleri elinde tutarsa Erdoğan, özellikle anayasayı değiştirme konusunda ciddiyse, Şimşek’i ya da Erkan’ı günah keçisi ilan edip görevden alabilir, alışılmışın dışındaki ekonomi politikalarına geri dönebilir.
Kamusal kaynakların kimi seçim bölgelerine aktarılmasıyla ve düşük faiz oranlarıyla geçecek bir yıl daha muhtemelen üç haneli enflasyon getirebilir ve ödemeler dengesinde krizi tetikleyebilir.
Bu makale Oğul Köseoğlu tarafından çevrilmiştir.
Turkey recap, Türkiye’deki haber medyasını ve gazetecileri desteklemek, ileri taşımak için İstanbul’da kurulmuş bağımsız bir haber platformudur. Turkey recap, kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet göstermekte ve editöryal ekibimiz tarafından hazırlanmaktadır.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Verda Uyar, Dijital büyüme yöneticisi @verdauyar
Sema Beşevli, Stajyer editör @ssemab_
Onur Hasip, Stajyer editör @onurhasip