Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra: “Kendimi hiçbir zaman karamsar, pesimist hissetmedim”
Açık Radyo’yu “Parklar, bahçeler gibi bir müşterek” olarak tanımlayan Ömer Madra “Müştereklerin hayatta kalması gerekiyor” diyor
Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra küçük kayıt stüdyosuna elinde bir demet pembe çiçekle giriyor, “Şanlıurfalı genç bir dinleyicisinin hediyesi”. Çiçeklerin üzerindeki notta “İyi ki varsın Açık Radyo” yazıyor. “İnanılmaz değil mi” diye gülümsüyor Madra, onlara devam etmek için umut ve enerji veren şey de bu destek.
Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) 24 Nisan 2024 tarihli yayında kullanılan “Ermeni soykırımı” ifadesi nedeniyle önce yayın durdurma ve para cezası verdiği, ardından da karasal yayın lisansını iptal ettiği Açık Radyo, 17 Ekim'de yayınını durdurmak zorunda kaldı.
Son yayını dinleyicileriyle birlikte gerçekleştiren Açık Radyo, birkaç haftalık aranın ardından 8 Kasım'da Apaçık Radyo olarak internet yayınına geri döndü, yayın lisansı da 19 Kasım’da RTÜK tarafından onaylandı.
Tüm yaşananlara rağmen 30 yıldır sürdürdükleri işe olan bağlılığından vazgeçmeyi reddeden Ömer Madra, lisans iptali sürecinde dinleyicilerden çok büyük destek gördüklerini belirtiyor. Kendisini hiçbir zaman “karamsar, kötümser” hissetmediğini söyleyen Madra, bu süreçten daha da güçlenerek çıkacaklarına inanıyor.
Açık Radyo’yu “parklar, bahçeler gibi bir müşterek” olarak tanımlıyor Madra ve ekliyor:
“Müştereklerin hayatta kalması gerekiyor.”
Ömer Madra ile lisans iptal sürecini, iklim gazeteciliğinin önemini ve küresel iklim krizinin etkilerinin tüm dünyayı tehdit ettiği bir dönemde bağımsız ve olumlu yayınların nasıl sürdürülebildiğini konuştuk.
Açık Radyo’nun kapatılmasına dair hukuki süreç hangi aşamada?
Mahkeme vaziyeti var. Açık Radyo tuhaf bir şeyden dolayı kapatıldı: Kullanılan bir terim için “Uygun değil, niye düzeltmediğiniz” denildi, sanki bizim böyle bir düzeltme fonksiyonumuz, işlevimiz varmış gibi.
Biraz siyasi kokuları olan bir karar ama esas itibariyle biz ondan dolayı kapatılmadık. “Soykırım” demenin bir suç olması söz konusu değil. Belli bir ülke, belli bir grup için de söz konusu değil. Dünyanın önde gelen akademisyenleri ve düşünürleri, başta Gabor Maté olmak üzere Gazze'deki soykırımı her gün konuşuyoruz programlarımızda. Dolayısıyla böyle bir suç olamaz.
[Yayın durdurma kararında] “24 Nisan tarihli Açık Gazete programında bir programcınızın söylediklerini düzeltmediniz” diyor. Beş gün programın yayınını durdurma cezası kestiler. Benim ve arkadaşım Özdeş Özbay’ın 5 gün yayında bulunmaması gerekiyor ama para cezası da var.
RTÜK'ten ve bütün resmi dairelerden gelen yazıların görülebileceği bir dijital (sistem) var. Orada bazı sayfalar açılmış, bir tanesi açılmamış. Bu açılmayan sayfada “beş günün hangileri olduğu size bildirilecektir” yazıyor. -Teknik sorun nedeniyle- biz onu açamadığımız için [görmedik] ki hala açılamadı…
Para cezası konusunda RTÜK ile görüşmeler oldu, “Taksit yapılabiliyor” dediler. Para cezasını takside bağladık ve ilk taksidi de ödedik. Aldılar, makbuzu geldi. Buna karşılık “bildirilecektir” sözünü açamadığımız, ön sayfada görmediğimiz için, (yayın durdurma günlerinin) bize bildirilmesini bekliyorduk. “Bildirmediniz” diye kapatma cezası verildi.
Son derece tuhaf bir durum olduğunu belirtmeliyim.
İtiraz sürecinin ne kadar sürmesi bekleniyor?
Bilinmiyor ama avukat ekibimiz RTÜK'e yapılan itirazı mahkemeye de verdiler ve [süreç] devam ediyor. Apaçık Radyo dijital medya olarak devam ediyor, zaten yayına başladık. ‘İsteğe bağlı yayın’ diye bir şey var, onun için de RTÜK’e müracaat ettik. Sonuçlarını bekliyoruz ama zorlu bir şey maalesef.
Açık Radyo dünyanın belki de en kapsamlı radyolarından biri. Bir dinleyicimiz, “Umarım Açık Radyo’nun haksız, hukuksuz lisans iptali kararından hemen dönülür” diye yazdı. Son derece ciddi tepkiler oldu. “Biz kapıyoruz” derken buradan caddeye kadar insan oldu.
Karasal yayın lisansınız yok ama online olarak devam ediyorsunuz. Karasal yayın lisansı neden bu kadar önemli?
Gençler anlayamayabilirler bunu; karasal lisansı dijitalden ayıran iki çok önemli nokta var:
Bir tanesi İstanbul da dahil olmak üzere Türkiye bir deprem ülkesi. Depremlerde hayati önemi olan şey haberleşme. Biz 1999 Marmara depremi olduğu zaman, durumun sersemliği geçtikten sonra, 3-4 saatte ARDİM diye bir şey kurduk: Açık Radyo Deprem İletişim Merkezi. 7/24 çalışan bir deprem haberleşme merkezi oluşturduk. Yayınları ona göre yaptık. İzinli olarak gidenlerle, gönüllü olarak gidenlerle Kocaeli'nden ve depremin ağır vurduğu yerlerden haberleşme yaptık. O program iki ay devam etti.
Bunun kötü bir örneğini Şubat'taki depremlerde yaşadık. Açık Radyo internet sitesinin kurucularından biri olan bir arkadaşımızın annesi Antakya'da hastanedeydi, ikisi beraber öldüler. Cep telefonlarının pili bitti. Karasal yayın olsa çok daha kuvvetle haberleşebilirsiniz. Bu bence vazgeçilemeyecek hayati bir örnek.
İkincisi, bu kararın “özgür ifade ve çoğulculuk için bir tehdit olduğunu” hemen söyleyen bir dinleyicimiz oldu.
Prensiplerle ilgili mi yani?
Basit, prensip ve çok önemli bir şey.
30 seneden beri yayın yaptığımız en önemli konu küresel iklim değişikliği. Dünyada az görülen bir konumdayız. Bakü, Azerbaycan'da COP29 Zirvesi cereyan ediyor, fosil yakıtların sözü edilmiyor. Bütün büyük fosil yakıt şirketlerinin temsilcilerine kırmızı halı resepsiyonu yapılıyor. İnanılmaz bir durum var. Yeryüzünde hiç üstünde durulmayan ama yegane üstünde durulması gereken, bir numaralı olay bu: Canlılar aleminin yok olacağı!
Yayına geçtiğimiz 1995'ten beri hiç bırakmadığımız bir konu bu. Diğer yayın organlarının, radyo olsun, televizyon olsun, dergiler olsun, üzerinde durmadığı bir konu. Bunun da sebebi var; büyük petrol ve fosil yakıt şirketlerinin sahibi oldukları radyolar, televizyonlar var. Ötesinde de kamuoyuna duyurmamak için tersine bir lobicilik var. Ve çok etkili. Medya en tehlikeli şeylerden, en etkili şeylerden bir tanesi.
[Madra bu noktada önündeki haritadan Guardian'dan iklim gazetecisi George Monbiot'nun makalesini çekip alıyor. Makaleyi o sabah Açık Gazete'nin yayınında da tartışmış. “Ölmekte olan Dünya'yı tarayan, her şeyi gören bir göz hayal edin” başlığını taşıyor Monbiot'un makalesi. “Azerbaycan'da kendini yok ettiğini bilen ama rotasını değiştiremeyecek kadar açgözlü bir türe tanık olduk” ifadelerine yer veren Monbiot’un makalesinden uzunca bir bölüm okuyor. İklim krizine karşı harekete geçmesi gerekenlerin hareketsizliğini eleştiren yazıdaki ilgili bölümü bitiren Madra soruya geri dönüyor:]
“Yıkıntılara hükmedebildikleri sürece her şeyi yok etmeye hazır insanlar…” Açık Gazete programında neredeyse 28 yıldır bunu konuşuyoruz. Özgür ifade ve çoğulculuk için bir tehdit derken biz bunu sürekli söylüyoruz.
En önemlisi de küresel iklim değişikliğinin yaratacağı seller. Sular altında kalan yerler olacak. 250.000 yıldan beri görülmüş en sıcak yıl geçen seneydi. 2024'ün de 250.000 yıldan beri en sıcak yıl olacağı kesinleşti. Ya kuraklık, çölleşme getiriyor ya da sel.
İşte karasal yayının önemi. Seller oldu, büyük bir felaket oldu, haberleşme nasıl olacak? Aynı depremdeki gibi. Karasal yayın öyle basit bir olay değil.
Hem Türkiye'de hem dünyada aynı anda birçok sorun var; savaş, ekonomik kriz... İnsanların iklim kriziyle ilgilenmelerini nasıl sağlayacaksınız?
Çünkü biz sadece hakikatin peşindeyiz, hakikati konuşuyoruz ve doğruyu konuştuğunuz zaman, hakikati konuştuğunuz zaman bir süre sonra yankı buluyor.
[Ömer Madra yeniden elindeki makaleye dönüyor ve George Monbiot'un yazısından “İnsanların yüzde 89'unun hükümetlerinden iklim çöküşünü önlemek için daha fazlasını yapmasını istediğini ancak en parlak beyinlerin hayatlarını belirleyecek iklim krizi dışında herhangi bir şeyle meşgul olduğunu” ifade ettiği bölümü okuyor. Ardından konuşmaya devam ediyor:]
İntihar gibi bir şey bu. Bu en büyük tehdit, bunun konuşulması lazım. Greta Thunberg 2018’de İsveç’te iklim adaleti için okul grevine başladı. Biz bu makaleyi gördükten iki gün sonra, Açık Radyo’da yayına başladık. Greta Thunberg, ertesi yıl Amerika’ya gemiyle gitti. 7.600.000 insanı örgütledi. İklim bilimci Johan Rockström dünya tarihinin “en büyük boykot hareketi” dedi konuya dair.
Bu iş ilerliyordu ki, pandemi geldi. İki aktivist ile birlikte, hem Cumhurbaşkanı’nı hem de Çevre Bakanlığı’nı dava eden iklim aktivisti Atlas Sarrafoğlu Greta’yı 11 yaşındayken ilk kez Açık Radyo’da duyuyor ve ertesi yıl bizim radyomuzda programa başladı. Bugün 19 yaşında.
Greta Thunberg de buradaydı…
Çok heyecan vericiydi. Muazzam bir kitap yazdı. Dünyadaki bütün iklim bilimcileri bir araya getirdi. Burada da Açık Radyo’nun kapatılmasını iklim mücadelesi için çok büyük bir kayıp olarak nitelendirdi.
Buraya gelmelden Prince Claus Fund’da bir video gördüm. Açık Radyo olumlu, bağımsız ve açık olarak tanıtılıyordu. Siz bu kadar olumsuz bir durumda nasıl olumlu bir radyo olabiliyorsunuz?
Biz iklim değişikliğinden, iklim felaketinden sürekli olarak bahsediyoruz. İkinci bahsettiğimiz şey savaşlar. Bitmez, tükenmez savaşlar, soykırımlar. Bunlar bizim ana konularımız.
Biz bunları söylerken, arkasından da aktivistlerin mücadelelerini veriyoruz. İşte bizim duvarda Greta Thunberg'in grafitisi var. Üzerinde “Umut ölür, eylem başlar” diyor. Sahte umutlarla dünya aldatılıyor, fosil yakıt şirketleri de böyle aldanmamızı sağlıyor. Biz bu korkunç haberleri veriyoruz ama dünyanın dört bir tarafında da olumlu olan muazzam yayınlar yapıyoruz.
Açık Radyo iki hafta önce 30 yaşına girdi. Medya özgürlüğü, ifade özgürlüğü açısından baktığımızda Açık Radyo belki de en zor dönemini yaşıyor çünkü daha önce kapatılmamıştınız. Geçen 30 yıla bakarsanız medya ve ifade özgürlüğü açısından neler değişti?
Pozitif hiçbir bir gelişme olduğunu düşünmüyorum. Etki ajanlığı gibi daha da baskı yapabilecek şeyler geliyor. Neyse ki EŞİK (Eşitlik İçin Kadın Platformu) gibi kadınların başını çektiği bir örgütün bunu şimdilik durdurduğunu görüyoruz. Biz EŞİK’te bu işin başını çekenlerden Hülya (Gülbahar) Hanım'ı ertesi gün radyoya davet ettik ve nasıl olduğunu anlattı.
Akbelen Ormanları’nın başında da kadınlar vardı onları da çağırdık radyoya defalarca konuştuk. Cerattepe Karadeniz'deki büyük yürüyüşü de yaptık. Açıldığımızda Bosna Hersek’te savaş devam ediyordu. Sarajevo ile günlük bağlantı yaptık. Irak Savaşı başladığında her gün Barış Bandı diye program yaptık. Arkasından Irak Dünya Mahkemesi gibi çok önemli bir protestoyu da canlı yayında yayınladık.
Türkçe’de “Edep yahu” diye bir deyim var. Savaş, küresel iklim değişikliğine karşı radyoda biz onu “ÖDEB yahu” diye değiştirdik: Özgürlük, demokrasi, eşitlik ve barış.
Bunlar pozitif, çok sık rastlamadığınız şeyler.
Medya sektörü kutuplaşmış bir durumda…
Bütün dünyada öyle.
Evet, tabii ki. Ama Türkiye'de çoğunluk ya iktidarın elinde ya da kontrolü altında. Böyle bir durumda siz Açık Radyo olarak nasıl bir tavır alıyorsunuz?
Valla unique (eşsiz) demeyeyim ama epey objektif ve güçlü bir tavır alıyoruz. Ben George Monbiot'un çok haklı olduğunu düşünüyorum; dünya medyasında (iklim krizi) çok es geçiliyor, az yer veriliyor. Açık Radyo onun için çok az rastlanan türden. Her gün bunun hesabını soran bir medya var. Kendimizi övmek için söylemiyorum.
Objektif olmak ne kadar önemli?
Açık Radyo’yu tarif ederken bir programcımız “Taraflı olmadan taraf tutmak” diyor, bence çok güzel bir şey.
Bizim iki tane temel manifestomuz var. Bir tanesi kuruluş manifestosu. “Eğlenemiyoruz” diye başlıyor:
“Radyo, televizyon, gazete, dergiler, sıkıcı ve vasatçı. Hepsinden öylesine kuru bir gürültü çıkıyor ki, sonuçta, bir ‘kakofoni’den başka bir şey doğmuyor. Bir anlamda, kitle iletişim araçlarının gerçek bir iletişimsizliğe yol açması gibi bir paradoks söz konusu.”
1995'te ilk cümlemiz buydu. Burada çok önemli bir şey daha söylemişiz:
“Belli bir fikrî ve kültürel yapısı olan insanların bir arada olacağı bir ‘platform’ sağlamaya. Bu insanları demokratik, özgür ve kaliteli bir ‘mecra’ çevresinde bir araya getirmeye.
Hiçbir çözüm üretmeyeceğimize söz veriyoruz. (Olsa olsa, dünyadaki ‘meraksızlık’ sendromuna, geçici bazı çareler getirmeye çalışabiliriz.) Size bir şey vermek istemiyoruz; mümkün olduğu oranda sizden bir şeyler almak istiyoruz.
Çünkü bu, bizim ortak projemizdir.”
Bundan sonrası için Apaçık Radyo olarak yeni planlarınız, özel bir hedefiniz var mı?
Açık Radyo gibi devam edeceğiz. Bir kısmı her hafta ya da her 15 günde bir program yapan, 140 kadar programcımız var. Senede bir program yapan da var: Yılın albümleri, pop albümleri… Yılda bir kere üç saat eşsiz bir program yapıyor. Bunun sürdürülmesini istiyoruz.
Programcılarımızın hepsi gönüllü. Hiçbiri, bir kuruş para almıyor. Bu benzeri görülmemiş bir dayanışma, bir bütünleşme, kültürel birlik ve işte tamamen kamusal parklar gibi, bahçeler gibi bir yer Açık Radyo. Bir müşterek. Dolayısıyla bunu sürdürebilmek istiyoruz.
Öyle destekler geldi ki… İnsana büyük bir güç veriyor beraber olduğu duygusu. Müştereklerin hayatta kalması gerekiyor.
Çok seslilik mantığı üzerinden soruyorum: Lisans iptalinden sonra daha mı çok adanmış bir şekilde mi devam ediyorsunuz?
Aynen öyle oldu. Dinleyicimiz, destekçilerimiz de daha dahil oldu. Yani şaşırdık, Türkiye'nin önde gelen şairleri, yazarları, siyaset sosyologları ve başka pek çok isim psikiyatrları falan olağanüstü yazılar yazdılar.
“Biz neymişiz be abi?” ya da feminist bakışla “Biz neymişiz be abla?” ikisini de duyduk.
Açık Radyo kainata dair her şeyi kapsayan halka açık bir enstitü, bir akademi. Daha ne olabilir?
Bir dinleyici “Güçlenerek çıkılacak bu süreçten endişe etmeyin” diyor.
O yüzden kendimi hiçbir zaman karamsar, pesimist hissetmedim.
Turkey recap, Türkiye gündeminden haberler sunarken aynı zamanda Türkiye'de haber yayıncılığını ve gazetecileri desteklemek ve hep birlikte üretmek amaçlarıyla kurulmuş bağımsız bir haber kaynağıdır.
Editoryal ekibimiz tarafından kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Turkey recap Türkçe ve İngilizce dillerinde yayın yapar, derinlemesine analizler ve ülke gündemini özetleyen bültenler üretir.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Damla Uğantaş, Türkçe editörü @damlaugantas
Emily Johnson, İngilizce editörü @emilyjohnson
Azra Ceylan, Ekonomi muhabiri @azraceylani