TRABZON – Ocak ayının sonlarında ılık bir gün. O sabah kefal ve tirsi tutmak için teknesiyle açılan ama üç saat kadar denizde kaldıktan sonra kıyıya geri dönen Erkan Acuner, Trabzon kıyılarındaki Faroz limanında bir çay ocağında oturuyor.
Gürcistanlı balıkçılardan ertesi gün bir hamsi sürüsünün ülke sularına ulaşacağı duyumunu almış.
“Şu an oturduğumuz yerde, bak tam burada, on beş yıl önce istavrit, mezgit tutuyorduk” diye anlatıyor.
O günden bugüne değişen bir diğer şey de denizi doldurarak kıyı şeridini birkaç metre kadar genişleten yeni sahil yolunun tamamlanması olmuş. Diğer balıkçılar gibi Acuner de projenin bir şeyleri değiştirdiğini kabul ediyor: “Yol işi bize çok iyi oldu ama ekolojik denge de çok fena bozuldu.”
Ardından artık geçmişte kalan istavrit bolluğunu hatırlıyor Acuner.
“Akşamları giderdik, ağları bir atardık, sabaha 50 kilo 100 kilo çok rahat çıkarırdık. Şimdi aynı kiloları anca üç kat büyük ağ atarak çıkarabiliyoruz.”
Karadeniz’de yaşayan balık popülasyonları, çoğu kez inşaat veya bölgesel kalkınma şeklinde kendini gösteren ekolojik müdahalelerin yanı sıra su sıcaklıkları, akıntılar ve deniz habitatlarında değişimlere neden olan iklim değişikliğinden de gitgide daha olumsuz etkileniyor.
Aynı zamanda kontrolsüz aşırı avlanma Karadeniz’in ev sahipliği yaptığı deniz yaşamı üzerinde daha fazla baskı yaratıyor. Bölgesel balıkçılık endüstrisi özellikle Trabzon gibi kıyı şehirlerinin ekonomisi ve kent kimliğinin merkezinde yer alırken bahsi geçen üç durumun bir araya gelmesi ise sektörün sürdürülebilirliğine yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Gelişimsel kazançlar ve kayıplar
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Akdeniz ve Karadeniz’de balıkçılığın durumuna ilişkin 2023 yılında yayınladığı rapor, durumu iyiye götüren düzenlemeler yapılsa da mevcut balıkçılık uygulamalarının halen sürdürülebilir seviyenin iki kat üzerinde seyrettiğini ortaya koyuyor:
“[Balık] stoklarının aşırı sömürülmesi son on yılda azalsa da ticari türlerin çoğu hala sürdürülemez seviyelerde avlanıyor,” diyen FAO, Türkiye özelinde ise şu sıkıntıların altını çiziyor: “Aşırı avlanma, filo kapasitelerinin aşılması, kötü çevre planlaması ve kayıt dışı balıkçılık, sektöre yönelen tehditler.”
Raporda varılan sonuçlar, Samsun ve Rize arasındaki 38 kooperatifi temsil eden Doğu Karadeniz Balıkçı Kooperatifleri Birliği Başkanı Ahmet Mutlu için hayli tanıdık. Mutlu, balıkçı bir aileden geliyor.
“Ben çocukken yaklaşık otuz farklı tür vardı” diye hatırlıyor Mutlu. Tahmini ise bugün anca birkaç tür kaldığı yönünde. Peki bu azalmanın sebebi ne?
Turkey recap’in sorusuna “Kötü politikalar yüzünden” diye cevap veren Mutlu, yasaların mevcut olduğunu ama uygulanmadığını da ekliyor.
Sonra birden “Barış Manço’yu biliyor musun?” diye soruyor. “Upuzun siyah saçları vardı.”
Yetmişli yıllarda arkadaşlarıyla birlikte denize daldıklarını, Manço’nun saçına benzeyen kahverengi yosunlar topladıklarını anlatıyor Mutlu. Sonra da bu yosunları kafalarına koyup ünlü rock efsanesinin taklidini yaparlarmış
Bugün suya baktığındaysa o kahverengi yosunları hiç göremediğini söylüyor. Mutlu’ya göre bunun sorumlusu sahil yolu ve yeni havalimanı gibi denizin doldurulmasıyla inşa edilen yeni kalkınma projeleri.
İklim ve sanayinin etkileri
Balık stokları, çevreye verilen zararın yanı sıra iklim değişikliğinden de olumsuz etkileniyor. Turkey recap geçtiğimiz Ocak ayının sonlarında Mutlu ile konuşurken Trabzon’da hava alışılmadık derecede sıcaktı.
“Deniz suyunun sıcaklığı şu anda 13 derece, ama bu mevsimde 9’a kadar düşmesi gerekiyordu. Bu sıcaklıklar balıkların göç yolunu etkiliyor” diyor Mutlu ve balıkların Gürcistan veya Rusya’daki daha soğuk sulara ulaşmak için doğu yönüne hareket ettiklerini ekliyor.
Türkiye, yaklaşık 9.000 balıkçı teknesiyle Karadeniz’in en büyük balıkçı filosuna sahip. Bulgaristan 1.200 tekne ile ikinci sırada yer alırken Gürcistan ise yalnızca 68 balıkçı teknesi işletiyor. Rusya ise FAO’ya güncel veriler sağlamamış.
Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz bir arada değerlendirildiğinde doğal yollarla avlanan balık ve çiftlik üretiminde en yüksek rakamlara ulaşan ülke. Karadeniz’de ve genel olarak Türkiye’de en çok avlanan balık ise Avrupa hamsisi.
Son yıllarda Karadeniz’deki balıkçılar, çoğunlukla hamsi gibi küçük balıklara odaklanıyor. Rize’de bulunan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Denizcilik Fakültesinden Doç. Dr. İlhan Yandı’ya göre, bunun sonucunda daha küçük balık (yem balıkları) stokları azalmış ve bu da besin zincirini olumsuz etkileyerek daha büyük balık stoklarının da azalmasıyla sonuçlanmış:
“[Hamsi] stoklarında iyice sömürü, aşırı avlanma başladı. Karadeniz’de hamsi dışındaki tüm balık türleri de yine hamsi ile besleniyor. Hamsi azaldığında diğer türlerle ilgili de ciddi sorunlar ortaya çıkıyor. Karadeniz’deki sorunun tam adını koyacak olursam aşırı avlanmadan ziyade ‘hamsinin aşırı avlanması’ diyebilirim.”
Yandı’ya göre birkaç olası çözüm var: Örneğin belirli türler, belirli alanlar ya da belirli zaman dilimleri için balıkçılık tamamen yasaklanabilir. Tahminler, Karadeniz’de sayısı hızla azalan bir balık türü olan kalkan balığı için getirilecek beş yıllık bir yasağın, bir sonraki neslin hayatta kalmasını sağlayabileceği yönünde.
“Mesela stoklar toparlanana kadar, istenilen seviyeye geri gelene kadar avlanma durdurulabilir” diyor Yandı.
“Ama tabii buradaki sorun şu: Tüm geçimini balıkçılıktan sağlayan insanları düşünerek önlem almak gerekiyor. Bu insanları işsiz bırakmak tabii ki doğru değil.”
Karadenizli balıkçıların çoğunun mevsimlik işçi olduğunu ve balıkçılık sezonu dışında başka işlerde çalıştıklarını, dolayısıyla işsiz kalmalarının çeşitli şekillerde telafi edilebileceğini söyleyen Yandı, avlanma yasağının kesinlikle gerekli olduğunda ısrarcı:
“Balıkçılar balık tutmaya doymuyor. Bu yüzden balık tükenene kadar avlanmaya çalışıyorlar. Sınırları düşünmüyorlar. ‘Bu balığı ben tutmazsam gider başkası tutar’ diye düşünüyorlar.”
Trabzon’dan görünüm
Turkey recap’in Trabzon şehir merkezinde balık pazarını ziyaret ettiği gün sadece birkaç tezgahta hamsi vardı. Pazarcıların çoğu ise ertesi gün daha fazla hamsi çıkmasını bekliyordu.
Yirmi yıldır bu pazarda balık satan Emin Avcı, “Balık işi her geçen yıl daha da kötüye gidiyor,” diyor. “Çünkü neden? Bilinçsiz avlanma yüzünden. Çok küçük balıkları tutuyorlar. Yavaş yavaş balıkların nesli tükeniyor.”
Avcı’nın küçük tezgahında sergilediği balıklar arasında uskumru, barbun ve zargana var. Ayrıca çiftlik somon ve levrek de satan Avcı, “Eskiden desek on beş çeşit balık vardı, şimdi beş altı çeşit balık anca kaldı” diyor.
Mevcut koşulların kendisini gelecek nesiller için endişelendirdiğini söyleyen Avcı, babasının 50 yıl boyunca bilfiil balıkçılık yaptığını anlatıyor. Dolayısıyla onun için mesele sadece işini kaybetmek değil, bir geleneği yitirmek:
“Böyle devam ederse insanlar artık burada balık malık bulamayacak.”
İstanbul Üniversitesi Balıkçılık Teknolojisi ve Yönetiminden Doç. Dr. Taner Yıldız da sektördeki pek çok kişinin sorunların farkında olduğunu ancak kimsenin sorumluluk almadığını söylüyor:
“Türleri ve balıkçılığı korumak için daha bütüncül bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Ekosistem üzerindeki etkileri konusunda balıkçıları eğitmemiz gerekiyor. Bu ekosistemde zincirin bir halkasını koparırsanız tüm ekosistemin çökmesine yol açarsınız.”
Küçük ölçekli balıkçılık
Karadeniz’deki balıkçı teknelerinin yüzde 84,7’si küçük ölçekli tekneler sınıfında yer alıyor. Uzunluğu en fazla 12 metreye ulaşan teknelerle avlanan balıklar, çoğunlukla yerel pazara veya iç pazara sunuluyor.
Bu teknelerin ardından ise yüzde 8,6 ile trol veya kirişli trol adı verilen, arkalarında sürükledikleri dev ağlarla balık tutan büyük gemiler geliyor. Son sırada ise yüzde 5’in biraz altında bir oranla gırgır veya derin deniz trol teknesi adı verilen, haftalarca denizde kalabilen çok daha büyük gemiler yer alıyor.
Karaya çıkarılan balık miktarı göz önüne alındığında, balık ürünlerinin yüzde 80’inden fazlasını büyük gırgır tekneleri ya da derin deniz trol tekneleri tutuyor. Daha küçük ölçekli tekneler ise karaya çıkarılan balıkların yalnızca yüzde beşinden sorumlu.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı için 2022 yılında hazırladıkları raporda araştırmacılar Didem Göktürk, Tomris Deniz ve Cemil Timuçin Dinçer, balıkçılık sektörünün sürdürülebilirliğini artırmak için küçük ölçekli balıkçılara öncelik verilmesi gerektiğini, bu balıkçıların daha iyi korunmaları gerektiğini ve karar alma süreçlerine dahil edilmeleri gerektiğini savunuyor:
“Balıkçılık sektörünün bu paydaşlarının deniz ekosistemlerine dair derin bilgilerinin olması ve bu ekosistemlerle kurdukları yakın ilişkiler, onlara önemli çevresel ve iklimsel değişiklikleri ilk elden gözlemleme şansı da vermektedir. Küçük ölçekli balıkçılar sadece 'kaynak’ kullanıcısı değil, aynı zamanda ‘denizlerin muhafızlarıdır’.”
Taner Yıldız da büyük ölçekli endüstriyel balıkçılığın çevre üzerinde en büyük olumsuz etkiye sahip faktör olduğunu sözlerine ekliyor. Geleneksel küçük ölçekli balıkçılık uygulamaları, daha az balık yakalandığından doğal yaşam alanlarına da çok daha az zarar veriyor.
Balıkçılık destekleri
Bu sıralar hükümet de balıkçılık sektörünü çeşitli yollarla desteklemeye çalışıyor. Bu yöntemlerden birisi de Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla verilen indirimli krediler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 2023-2024 balıkçılık sezonunun açılışında yaptığı konuşmada, sektörü 2002’den beri toplam 23,2 milyar liralık sübvansiyonlu krediyle desteklediklerini söylemişti.
“Küçük ölçekli kıyı balıkçılarımızı da unutmadık, unutmuyoruz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 metreden küçük gemisi olan 14 binden fazla kıyı balıkçısına o güne kadar 313 milyon lira destek sağlandığının da altını çizmişti.
Ayrıca, balıkçıların akaryakıt üzerindeki Özel Tüketim Vergisinden muaf tutuldukları bir destek paketi de bulunuyor. Yine Erdoğan’ın aktarımına göre bu paketin 2004’ten bu yana devlete toplam maliyeti 15,6 milyar lira.
Kısa bir süre önce, 26 Şubat’ta, balıkçılık sübvansiyonlarına ilişkin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) anlaşmasını imzalayan Türkiye, aşırı avlanan stokları avlayan veya yasadışı, beyan edilmemiş ve kayıt dışı balıkçılığa katkıda bulunan balıkçılık işletmelerine sübvansiyon vermeme taahhüdünde bulundu.
Ancak Taner Yıldız, mevcut hükümet politikaları ve sübvansiyonların daha çok endüstriyel balıkçılığa fayda sağladığını, halihazırda yürürlükte olan kuralları ihlal eden tekneler üzerinde ise yeterli denetim olmadığını düşünüyor:
“Evet, kağıt üzerinde bazı kurallar var, ama asıl sorun kontrol mekanizması. ... Kontrol mekanizmalarına yeterince para ayırmıyoruz.”
Su ürünleri yetiştiriciliği üretiminde artış
Yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı da deniz ve su ürünlerine yönelik hedeflerin her yıl artırılmasının amaçlandığını belirterek denizlerin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasının herkesin ortak görevi olduğunu sözlerine eklemişti.
Tarım ve Orman Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürü Mustafa Altuğ Atalay tarafından 28 Şubat tarihinde açıklanan rakamlara göre 2023 yılında hem balıkçılık hem de su ürünleri yetiştiriciliğinde 1 milyon tonluk üretimle rekor kırıldı.
Son yıllarda Türkiye’de su ürünleri yetiştiriciliği hızla artarak 2020-2021 ve 2018-2019 sezonları arasında yüzde 35 büyüdü. Bunun sonucu olarak önemli miktarda hamsi insan tüketimi için değil, balık yemi olarak kullanılıyor.
FAO’ya göre, Karadeniz ve Akdeniz’e kıyısı olan tüm ülkeler arasında Türkiye, çoğunluğu ihraç edilse de halen en büyük su ürünleri üreticisi. En çok yakalanan balık türleri ise levrek ve çipura.
Yasal düzenlemeler tarafında, an itibariyle kalkan balığı için kota uygulanıyor ve sadece 9 santimetreden daha büyük olan hamsilerin karaya çıkarılmasına izin veriliyor.
Gerek Rizeli akademisyen Yandı gerekse İstanbul Üniversitesi’nden Yıldız, tek çözümün daha katı kotalar ve balık tutma yasaklarının getirilmesi olduğunda hemfikir.
Yankı, Turkey recap’e yaptığı yorumda, “Eskiden kılıç balığı vardı, mavi yüzgeçli orkinos vardı ama artık bunlar yok. Mesele hem aşırı avlanma hem de kirlilik” diyor:
“Bazı türleri korumak istiyorsak bunu yapmamız mümkün. Nesli tükenmekte olan türler dahi hayata dönebilir.”
Balıkçı Erkan Acuner ise büyük teknelerin balık stoklarına zarar verdiğini kabul etmekle birlikte, meseleye daha çok işgücü piyasası perspektifinden bakıyor:
“Tabii ki şu anda çok kötü etkileri var ama o teknede de kırk tane adam var. E bu kırk adamın hepsinin de ailesi var. Olaya bir de bu açıdan bakmak lazım. Yani parayı ya o adam kazanacak ya da başkasının eline bakacaklar. Herkes kendi geçimini sağlamak için çalışınca böyle oluyor.”
Acuner yine de sektör için hala umutlu:
“Ben yirmi yaşındayken de büyüklerimiz balıkçılık bitiyor diyordu. Bak şimdi yirmi yıl geçti, hala aynı şeyi söylüyorlar ama bu balıkçılık bit-mez.”
Bu haber Oğul Köseoğlu tarafından çevrilmiştir.
Turkey recap, Türkiye’deki haber medyasını ve gazetecileri desteklemek, ileri taşımak için İstanbul’da kurulmuş bağımsız bir haber platformudur. Turkey recap, kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet göstermekte ve editöryal ekibimiz tarafından hazırlanmaktadır.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Verda Uyar, Dijital büyüme yöneticisi @verdauyar
Sema Beşevli, Stajyer editör @ssemab_
Onur Hasip, Stajyer editör @onurhasip
Bu makale, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin desteğiyle hazırlanan çevre raporları dizisinin bir parçasıdır ve hiçbir şekilde Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin görüşlerini yansıttığı şeklinde yorumlanamaz.