Depremin 600 günü: "Sanki biz Türkiye'nin bir parçası değiliz gibi"
Bir kez daha kışa hazırlanan deprem bölgesinde son durum nasıl?
Türkiye ve Suriye’de on binlerce kişinin ölümüne ve milyonlarcasının da yerinden edilmesine sebep olan 6 Şubat 2023 depremlerinin üzerinden 600 günden fazla süre geçti.
Depremin ilk dönemlerinde 11 ili kapsayan afet tüm ülkenin gündemine otururken aradan geçen süreyle birlikte medyanın ve vatandaşların deprem bölgesine ve yaşananlara ilgisi giderek azaldı. Ancak ilginin azalması dertlerin sona erdiği anlamına gelmiyor.
Yıkımdan en çok etkilenen Hatay, Adıyaman, Malatya ve Kahramanmaraş’ın birçok noktasında hayat normale dönmekten çok uzak. Yüz binlerce kişinin hala konteyner kentlerde ve kendi imkanlarıyla kurdukları derme çatma baraka ya da çadırlarda yaşadığı deprem bölgesinde birçok vatandaş barınma, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarını gidermekte hala sıkıntı yaşıyor.
Hemen önümüzdeyse kış var. İnsanlar bu zorluklar altında depremin üçüncü kışına hazırlanmaya çalışıyor ama ihtiyaçlar büyük.
Turkey recap, depremde en çok yıkımın yaşandığı Hatay Antakya’da durumun nasıl olduğunu depremin ilk gününden bu yana kentte gönüllü yardım dağıtım çalışmalarını sürdüren Dünya Akın’a sordu.
İlk olarak şunu sormak istiyorum okuyucuların da anlaması için, sen kimsin ve ben neden bu soruları sana soruyorum?
Ben Dünya Akın, 32 yaşındayım, öğretmenim ve aynı zamanda da veteriner hekimim. Antakya’da yaşıyorum. Depremde yaşadığım ev yıkıldı ama ben ve ailem biraz daha ‘şanslı’ taraftaydık, o sebepten son bir buçuk senedir Antakya’yı ayağa kaldırmak, ihtiyaçları gidermek için çalışıyorum. Sosyal medya üzerinden ve kendi kaynaklarımızla topladığımız yardımları insanlara ulaştırıyorum.
Depremden önce neşeli, daha olumlu, daha pozitif bir insandım. Depremden sonra … biraz rol yapıyorum çünkü burada ihtiyaçlar hala devam ediyor.
Depremin üzerinden 600 günden fazla zaman geçti. Şu anda Hatay’da, Antakya'da durum nasıl ki senin hala bu yardım faaliyetlerini devam ettirmen gerekiyor?
Nasıl bir örnek verebilirim sana biliyor musun? Sürekli düşen ama çabalayan bir bebek düşünün. Ama bu bebeğin etrafında onu büyütecek insanlar yok. Bu bebek destek almıyor. Hayırseverler var ama hükümet yok, o yüzden de bu bebek kendisi ayağa kalkmaya çalışıyor.
Hatay’da deprem Antakya ve çevresinde gerçekleşti. Yıkılmayan yerlerde bir şeyler gelişiyor; su arıtma merkezleri kuruluyor, evler yapılıyor. Ama asıl ihtiyacın olduğu yerde maalesef çaba yok -belki de var ben fark etmiyorum, biz kendi kendimize çalışıp kendi kendimize oynuyoruz.
Kafeler açılıyor, marketler açılıyor -oradan alışveriş yapabiliyoruz ama oraya gidebilecek insanların sayısı maalesef kısıtlı.
İstihdam çok fazla yok. Ekonomimiz çökmüş durumda. Sanki Türkiye'nin bir parçası değiliz gibi biz. Su problemimiz hala devam ediyor. İnsanlar içecek su bulamıyorlar, hala gıda dilenen insanlar var. “Dilenen” diyorum çünkü biz o aşamadayız. İnsanlar bizlere sosyal medyadan ulaşıyorlar ya da yolda görünce ihtiyaçları söylüyorlar.
En çok gelen talepler ne?
İçme suyu, erzak. Hijyen malzemeleri -peçete, ıslak mendil, bebek bezi, hasta bezi ve pet. Bir de tabii kedi ve köpek maması çok gerekiyor.
Aslında çok şeye ihtiyaç var. Mesela kış geliyor. Kış için bot ve monta çok ihtiyacımız var. İnsanlar çocuklara acıyıp gönderiyorlar ama yetişkinlerin de botu ve montu yok burada. İki üç kazağı üst üste giyip işe giden çok insan var montu olmadığı için…
Antakya’yı depremden sonra bilmeyen birinin içme suyu ihtiyacını anlaması kolay değil. Onu biraz anlatabilir misin?
Birçok yerde hala akmayan çeşmelerimiz var, akan suların da çoğu ya çamurlu ya da güvenliği şüpheli, birçok mikroorganizmayla dolu, kaynatsan bile emin olamazsın. Eğer güvenliğinden emin değilsen hadi içmesen, dişini fırçalamasan, sadece duş için bile kullansan bile burası deprem bölgesi: Evden çıkıp yürüdüğünde bile her yer enkaz, moloz, bir taş seni çizip yaralıyor, açık yara oluşturuyor -sürekli enfeksiyon tehlikesi var. O yüzden de temiz su ihtiyacı hep devam ediyor.
İnsanlar ne yaşadığımızı bilmiyorlar, buraya gelmeden de göremiyorlar. Ama su bile gerçekten büyük bir problem.
İnsanlar buraya gelmeden göremiyorlar dediğin için sormak istiyorum, 6 Şubat’tan 600 gün sonra Antakya'da bir gün nasıl geçiyor?
Bunu kendi üzerimden anlatmayacağım çünkü ben şanslı bir azınlık içerisindeyim. [Dünya yaşadığı ev yıkılmasına rağmen çekirdek ailesinde kayıp olmadığı ve deprem sonrasında yeni bir ev kiralayabilecek maddi güce sahip oldukları için kendisini şanslı kabul ediyor] Ama yardım dağıtımlarında, çevrede gördüklerimi anlatırsam durum şu.
Sabah kalkıyorlar, belli bir düzenleri yok zaten. Bir evleri yok. Çadırlarda, kendi yaptıkları barakalarda ya da konteynerlerde kalıyorlar. İster istemez çadır ya da konteynerin içinde eşyalar düzensiz bir şekilde duruyor. Biraz temizlik yaptıklarında umutlanıyor bu insanlar, mutlu oluyorlar ama çamaşır makineleri sürekli hasar görüyor mesela, motoru yanıyor çünkü su basıncı düşük.
Bütün günleri enkazların arasında geçiyor insanların. Camdan dışarı bakayım, biraz nefes alayım diyorlar ama dışarı toz, enkaz. Nefes alacak durum yok. Sonra “ne yaşıyoruz ya biz” diye hisleri krizleri geliyor -özellikle çocuklarını kaybedenler ya da anne babalarını kaybedenler…
Şanslı olanlar işe gidiyor. Bazı insanlar burada krizi fırsata çevirdiler. Bazı bölgelerde çok az emek verip fazla para kazananlar varken birçok insan fazla emek harcayıp az para kazanmaya başladı çünkü iş olanağı çok kısıtlı. İş bulamayan da bir şekilde günü geçirme derdinde, günlük işler bulmaya çalışıyorlar. Burası inşaat bölgesi, enkaz alanı olduğu için de yevmiyeyle taşeronlara çalışan çok kişi var. Kadınlar için de günlük olarak temizlikçilik devam ediyor bulabilirlerse.
Bir de normalde emekli olmaları gereken birçok yaşlı insansa oğullarını, kızlarını kaybedip torunlara baktığı için ek iş arıyor ya da yardım bulmaya çalışıyor.
Peki çocuklar ve gençler açısından durum ne?
Gençler arasında ne yazık ki uyuşturucu çok yaygın hale geldi. Geleceklerinden bir beklentisi olmayan, yaşadıklarını kaldıramayan, burada yapacak çok bir şeyi olmayan birçok genç ne yazık ki uyuşturucu kullanıyor.
Ya da öğrenciniz birden ağlamaya başlayabiliyor mesela. Niye ağlıyorsun diye soruyorsun, geçen sene yanımda oturan arkadaşım yok, öldü, şimdi aklıma geldi, ona ağlıyorum diyor çocuk. Birçoğu için bu çok normal hale geldi ne yazık ki.
Çocuklar ve gençler çoğunlukla okullarına uzak yerlerde yaşıyorlar bir de. Taşımalı eğitim vardı ama birçok yerde ücretli hale getirildi ve bunu karşılayamayan birçok insan var. Kış da geliyor, bir ay sonra yağmurlar başlayacak, o yüzden okula gidemeyecekler. Birkaç haftadan değil birkaç aydan bahsediyoruz, bu süre boyunca eğitim alamayacaklar.
Antakya’yı bilmeden anlamak zor. O yüzden soracağım, yağmur yağınca çocuklar neden okula gidemesin ki?
Yağmur yağınca burada su yükseliyor. Su yükseldiği zaman da bazı yerlerde yolun karşısına geçmek bile mümkün olmuyor. Merak edenler geçen sene Twitter’da paylaştığımız video ve fotoğraflara bakabilirler. Birçok yerde de çocuklar okula yürüyerek gitmek zorunda ve okullar çok yakın yerlerde değil -çünkü depremdeki yıkımlardan sonra okullar birleştirildi. Aileler de bu kadar suyun yağmurun içinde çocuklarını göndermek istemiyor. İsteseler de çocukların milli yüzücü olması lazım zaten o suyu aşabilmesi için.
Yollara gelirsek bu senin çok iyi bildiğin bir mesele yardım dağıtımlarından, ben de payımı aldım ziyadesiyle zamanında… Şu anda nasıl yolların durumu?
Ay’ın kraterlerini düşün, eminim ki bir araba orada daha iyi ilerler. Arabam yeni sanayiden çıktı mesela, yarın yine sanayiye gidecek. Ben de gayet uzmanlaştım bu arada, sanayiye gidiyorum, parça alıp takıyorum, arabayı kendim tamir ediyorum. Yollar bize çok şey öğretti.
İnsanlar tüm hayal güçlerini kullanıp şöyle düşünsünler: Yolda büyük çukurlar var, kenarını göremiyorlar. Onun önünde başka bir çukur daha var. Birinden çıkıyorsunuz, diğerine giriyorsunuz çünkü Antakya delik deşik. Mesela bir noktada depremden dolayı köprünün yarısı çökmüş, yarısı yukarıda. Normalde iptal olması gerekir ama başka yol olmadığı için biz oradan rallide gibi, safaride gibi geçmeye çalışıyoruz.
Hatay’ın her yerinde mi durum böyle yoksa Antakya’dan mı bahsediyoruz? Çünkü geçen yaz Hatay'a gittiğimizde Kırıkhan'a da uğradık. O dönem Kırıkhan'ın köylerinde insanlar konteynerlerine klima bekliyorlardı -ki çok normal bir talep, çünkü hava sıcak ve böyle bir ihtiyaç var. Ama Kırıkhan'da insanlar konteynere klima beklerken bir taraftan Antakya'da hala çadır bekleyen insanlar olduğunu hatırlıyorum. Durum hala böyle mi? Hatay’da ilçe bazlı bir farklılıktan bahsetmek mümkün mü?
Şöyle ki, ben Kırıkhan’a gittiğimde şunu görüyorum: Yıkımın olduğu yerlerde bile insanlar işlerine çok rahat gidebiliyor çünkü ya yürüme mesafesinde iş bulabilmişler ya da ulaşım problemleri yok çünkü çözülmüş. Diğer taraftan Antakya ya da Samandağ’a bakarsan, -demografik olarak da bunlar farklı bölgeler, insanlar daha farklı şeyler yaşıyor.
Depremin ilk haftalarında “Alevi mahallelerine gelmiyorlar” şikayetini duyduğumuzda olabildiğince bu iddiaya karşı mesafeli durmaya çalışıyorduk çünkü bir taraftan ne kadar çok yere gidilmediğini görebiliyorduk, diğer taraftan da elimizde kıyas için yeterli kanıt yoktu. Aradan geçen sürede giderek daha fazla gördük ki, ‘hizmet’ anlamında bazı farklar var…
Bunu mecburen söyleyeceğim artık: Bizlere nasıl desem fazladan bir eziyet, bir göçe zorlama var sanki, Arap Alevilerinin yaşadığı kesinlikle bir sorun var. Ya su problemi var, ya elektrik problemi var ya gıda problemi var. Bu bölgelerde hala çadırda yaşayan insanlar var. Yok diyeni tutup elinden götürebilirim ben.
Hala çadırlar varsa depremin üçüncü kışına hazır mı Antakya?
Değil tabii. Bir evde oturduğunuzu düşünün, evdeki pencereden de su giriyor artık. O kadar zarar gördük ki, evlerin bile illa bir yeri çatlak, bozuk, kırık. Onu kapatıyorsun başka bir çatlak çıkıyor.
Biz kışa hazır değiliz. Kesinlikle hazır değiliz. Bot ve mont topluyoruz çocuklar için ama bununla dünyayı kurtarmayacağız. Ne yazık ki bunun farkındayım. Sadece çocuklar en azından bir nebze daha az üşüyecekler.
Konteynerlerde soba yakılamıyor mesela, elektrikli soba kullanılıyor ya da klima var. Bunlar da maalesef yeterli değil çünkü kışın burada yağmur sadece yağacağım desin elektrik kesilir. Elektrik kesilince insanlar üşüyecekler, yağmur yağınca daha çok üşüyecekler. Hiç hazır değiliz biz kışa.
Peki Antakya dışındakilere ne söylemek istersin? Sence görmeden anlamak mümkün mü orada yaşananları?
Öncelikle internetten 6 Şubat 2023 öncesi resimlere baksınlar ve videoları izlesinler isterim. Müziklerimizi dinlesinler, yemeklerimize baksınlar. 6 Şubat 2023'ten sonrasını ise internette, Google’da aramasınlar, girip sosyal medyadaki resimlere baksınlar. Çünkü Google şu anda her şeyi yansıtmıyor
Bizler sosyal medyada daha fazla paylaştık, aradaki farkı bu şekilde görebilirler. Yıkımın büyüklüğünü bu şekilde anlayabilirler. Ben bunu yapmalarını istiyorum.
Gerçekten anlamak içinse kesinlikle gelip görmeleri gerekiyor ama şunu da söyleyeyim, şu anda gelip kalabilecekleri çok yer yok. O yüzden günübirlik gelseler daha iyi belki…
Turkey recap, Türkiye gündeminden haberler sunarken aynı zamanda Türkiye'de haber yayıncılığını ve gazetecileri desteklemek ve hep birlikte üretmek amaçlarıyla kurulmuş bağımsız bir haber kaynağıdır.
Editoryal ekibimiz tarafından kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Turkey recap Türkçe ve İngilizce dillerinde yayın yapar, derinlemesine analizler ve ülke gündemini özetleyen bültenler üretir.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Verda Uyar, Dijital büyüme yöneticisi @verdauyar
Damla Uğantaş, Türkçe editörü @damlaugantas
Emily Johnson, İngilizce editörü @emilyjohnson
Azra Ceylan, Ekonomi muhabiri @azraceylani