ANKARA – “Helikopterin pervanesi dönüyor, havalanmaya başlıyoruz, dedim ki ahir ömrümde helikoptere bineceğim de varmış, bunu hemen bizimkilere anlatmam lazım.”
Emine Akgül’ün gözlerini hastanede açmadan öncesine dair hatırladığı son şey bu. Antakya’da, eskiden evi olan enkazda geçirdiği 201 saatten aklında kalan diğer kısımlarsa bölük pörçük.
Emine hatırlamıyor, ama Türkiye ve Suriye’yi vuran 6 Şubat 2023 depremlerinden sekiz gün sonra enkaz altından kurtarılmasının ardından helikopterle Adana Şehir Hastanesine götürüldü.
Hastanenin çatısındaki helikopter pistinde dünyanın dört bir yanından gelen basın mensupları imkansızı başarıp enkaz altında bir haftadan uzun süre hayatta kalan ‘mucizeleri’ bir anlığına bile olsa görüntüleyebilmek için hazır bekliyordu.
Emine de bu ‘mucizelerden’ biri ama 26 yaşındaki Hataylı anaokulu öğretmeni yaşadıklarının hiç de mucizevi olduğunu düşünmüyor.
Emine’ye göre onu mucize olarak nitelendirmek enkazın altından çıkarıldıktan sonrasına dair oldukça iyimser bir beklenti taşıyor. Gerçekteyse, her ne kadar o günden “bir daha doğmuş gibi oldum” diye bahsetse de Emine için enkazdan kurtarılmak iyileşmeye giden uzun ve zorlu bir yolun yalnızca başlangıcı olmuş.
“Ben olsam ‘mücadele’ derdim,” diyor Emine.
Emine ile aynı binada yaşayan anne ve babası enkazdan sağ kurtarılamamış, hala hastanede olduğu için cenazelerine katılamamış. Depremde ailesini, ayağını, kolunu ve şehrini kaybeden Emine için her gün mücadeleyle geçiyor.
Neden ‘mucize’ olmak zorunda kaldığının sorgulanmasını gerektiğini düşünen Emine, bu nitelendirmenin dikkati yanlış yöne çektiğine inanıyor. Mucizeler söz konusu olduğunda konunun odağı sorumlulardan ve depremlerin vurduğu sayısız insanın acılarından uzaklaşıyor.
“İmar iznini ben mi veriyorum?” diye soruyor Emine. “Binayı denetlemek benim mi görevim? … Telefonların üç gün çekmemesinden bahsedelim mi? … Beni kurtaran madenciler neden daha erken sürülmedi mesela sahaya?”
Bu soruları soran tek kişi Emine değil. Pek çok kişi imar izinleri ve ruhsatlar konusunda somut yanıtlar bekliyor. Bunlardan biri de Hatay Cumhuriyet Başsavcısı. Başsavcının son açıklamasına göre geçtiğimiz yıl içerisinde açılan 22.581 soruşturma birleştirmeler sonucunda 3.522 dosyaya dönüştürüldü.
Hatay’ın merkez Antakya ve Defne ilçelerinde çöken binalarla ilgili olarak 113 kişi inşaat kusurları nedeniyle tutuklandı. Can kaybı yaşanan 1.700 binadan 975'inin ruhsatsız olduğu ortaya çıktı.
Enkaz altından hatıralar
Enkaz altındaki zamanını hatırlamaya çalıştığında Emine için bazı kısımlar canlıyken büyük bölümüyse gerçeklik ile halüsinasyon arasında gidip geliyor. Sabah saat 04.17’de yaşanan ilk depremle uyandığını hatırlıyor ama gerisini çıkarmak zor.
“Deprem olduğu sırada odamdaydım,” diyor. “Sanki yer yarıldı da ben içine girdim.”
Apartmanın ilk üç katı birbiri üzerine çökerek Emine’yi zeminin dört kat altına kadar itmiş. İlk 20 dakika acı duyduğunu hatırladığını söylüyor. Sonrası yok.
Bir ara, okula gitmesi için saat 6’da çalan telefon alarmıyla bilinci tekrar açılmış. Bir de saat 13.24’teki ikinci depremi hissetmiş. Sonrası karanlık.
Dokuz gün boyunca rüya görmüş Emine. Enkazdan kendi çabalarıyla kurtulduğunu ve yazın evlendikten sonra yaşamayı planladıkları eve gittiğini sandığı bir rüyası var. İnsanlara enkazdan nasıl çıktığını ve oraya geldiğini anlattığını hatırlıyor.
Başka bir rüyada, etrafı su şişeleriyle doluymuş.
“Kendimi odamda görüyorum o hayallerden bir tanesinde ve odanın her tarafında cam şişe Erikli bir litrelik soğuk su var,” diye hatırlıyor Emine. “Spesifik olarak bu yani, markasına kadar…”
Gerçekte ise Emine günler boyunca, geceleri hava sıcaklığı sıfır derecenin altına düşerken aç ve susuz enkaz altında kaldı.
Günler geçip sağ kurtarılan insanların sayısı azalmaya başlarken, o sırada Ankara’da yaşayan yakın arkadaşı Şeyma Marşan gibi pek çok insan ise Emine’nin öldüğünü düşünüyordu.
“İlk deprem olduğunda Antakya'da tanıdığımız kim varsa herkese yazıyoruz,” diye anlatıyor o günleri Marşan. “Arıyoruz, arıyoruz, arıyoruz, bir tek Emoş'a ulaşamıyoruz.”
Marşan, iyi haberi veren telefon çalana kadar günlerce ağladığını hatırlıyor.
“Ben zannettim ki eyvah, Emoş’un cenazesini bulduk. [Arkadaşım] dedi Emine yaşıyormuş. Ben bir çığlık kıyamet böyle…”
“Gülümseyin, yayındasınız”
İyi haber arkadaşına telefonla gelirken, Emine’ye ise kurtarma ekiplerinin kazdığı tünellerden sızan gün ışığıyla ulaşmış. Emine o ışıkları ve kurtarılma anını hatırlasa da hepsi bir rüya gibi.
Madenciler onu kurtarmaya çalıştığı sırada, “Cam bir avize geldi, beni indiriyorlar” diye düşünmüş bir süre Emine. Sonradan düşününce aklında kalan parlaklığın onu kurtarmak için çalışan kepçe ve madencilerin oluşturduğu deliklerden sızan gün ışığı olduğunu fark etmiş.
“O kepçe salınım yaparken ben bir yerden indirildiğimi sanmışım,” diyor. “Aslında eksi dörtten çıktım.”
Emine enkaz altından çıkarılırken bilinci kısa süreliğine tekrar açılmış ve pembe ayıcıklı pijaması sebebiyle onu küçük bir kız sanan madencilerle iletişim kurabilmiş.
“Hoş geldin abim,” demiş onu kurtaran madencilerden biri, “Hoş geldin, sefalar getirdin, sen bizim mucizemizsin.”
Emine’nin kafa karışıklığı enkazdan çıkarılmasının ardından da devam etmiş. “Elden ele taşınırken ben sandım ki cenazem taşınıyor,” diye hatırlıyor. “Bir küfür ettim içimden orada, dedim benim cenazem herhalde.”
“Sonra … güneş ışığı yüzüme vurdu, dedim ki bir dakika … ölmüş olsam güneşi nereden bileceğim?”
“Yok, yok dedim, bu benim cenazem değil, ben yaşıyorum galiba.”
Ambulansa taşındığı dakikalar sayısız televizyon kanalında ‘umut ışığı’ olarak canlı yayınlanırken Emine’nin hatırladığı ise büyük bir kaos.
O aşağıda kurtarılmayı beklerken “ben çıkaracağım, hayır biz çıkaracağız” diye tartışan sesler duyduğunu anlatıyor. Enkaz altından çıkarıldıktan birkaç dakika sonra suratına flaş patlatan gazeteciler de olmuş.
“O anda ne düşündüm çok net hatırlıyorum: Ben hayvan mıyım?” diyor Emine öfkelenerek.
“Gözümü açamıyorum, ağzımın içi, dişlerim, gözlerim, saçlarım, her yerim taş toprak içinde. Yeni çıkmışım. Gözümü zar zor açıyorum o ışık çakıyor bir anda. Diyorum ki ben şu anda fotoğraf çekilecek bir durumda değilim, kötü bir şey oldu. Neden fotoğraf çekiyorsun ki?”
İpin ucunu yakalamak
Depremde en ağır hasarı gören illerden biri olan Hatay’daki çoğu hastane depremin ilk haftalarında hasta kabul edebilecek durumda değildi. Sağ kurtarılan pek çok depremzede bu nedenle Adana Şehir Hastanesine götürüldü.
Hastanede toplam 55 gün kalan Emine bazen günde iki defa olmak üzere 40’tan fazla ameliyat geçirdi.
Sol kolu omzundan ampüte edildi, sağ ayağını, topuğuna kadar kaybetti, sol kalçasında da ağır bir yara var.
Bir diğer yarasıysa dalgalı kısa saçlarının örttüğü başının sol yanında. “Ben çöktüm ama kapanamadım” diye deprem anında kendisini nasıl korumaya çalıştığını anlatan Emine’nin başına aldığı darbeler oradaki dokuların ve altındaki kafatasının çürümesine sebep olmuş.
Fiziksel iyileşme yolunda pek çok engelle karşılaşan Emine, sıkıntıların sadece bununla sınırlı olmadığını söylüyor.
Uzun iyileşme sürecinde Milli Eğitim Bakanlığı’ndan birileri dışında hiçbir yetkili Emine’yi arayıp halini sormamış. Sağlık durumundan bağımsız olarak hala her 45 günde bir bizzat hastaneye gidip çalışamaz durumda olduğunu onaylayan bir rapor alması gerekiyor.
Protezleri için de herhangi bir maddi destek almayan Emine doktorlarının tavsiyesinin ardından protezlerine bir hayır kurumunun düzenlediği yardım projesi kapsamında kavuşurken daha sonrasında devletin protez giderlerini karşıladığını duymuş.
Tüm bunlar yaşanırken mucize olmayı sevmese de hayatı sevmeye devam etmeye karar vermiş Emine, “Keşke beni bıraksaydınız da ben orada ölseydim dediğim birkaç gün var kesinlikle ama bence zaten iyileşmek de biraz böyle bir süreç” diyor:
“Bir noktada ben şunu fark ettim. İpin bir ucu var ve onu kaçırırsam oradan dönmesi çok zordu artık. Oradan sonrası yokuş aşağıydı ve dedim ki ben Barış'ın da desteğiyle bunu yaparım. Çünkü Barış bana hep şunu söylüyordu. Bu geçici bir süreç: Biz buradan el ele çıkacağız ya her şey güzel olacak.”
Emine’nin zor koşullara rağmen yılmamasında en büyük etkenlerden biri, belki de en önemlisi Barış. Hastanede onu yalnız bırakmayan nişanlısı Barış Barutçu ile evlenme planlarını her şeye rağmen bu yaz hayata geçirmişler.
“Ben Barış’ın verdiği söze güvenmeyi tercih ettim,” diyor Emine. “Çünkü yaşamayı seviyorum. Depremin benden alamayacağı, almasına izin vermeyeceğin tek şey bu artık.”
Bir iki üç, herkesi mutlu etmek güç
Adana’da hastanede geçirdiği günlerin ardından rehabilitasyon merkezlerine daha rahat ulaşabilmek için eşiyle birlikte Ankara’ya yerleşen Emine, iyileşme sürecini kayıt altına almak ve paylaşmak için bir Instagram hesabı açmaya karar vermiş.
Emine bugünlerde hesabında sıklıkla protez kolunu nasıl daha iyi kullanılabileceği gibi yeni öğrendiği ipuçlarını başkalarıyla paylaşıyor. Protez kolu gelmeden önceki paylaşımları ise daha çok kendine yetebilmekle ilgiliydi. Emine bir taraftan tek elle çamaşır yıkarken öbür taraftan özel kesme tahtasının da sayesinde biber dolması doldurmaya devam ediyordu.
Daha birkaç ay önce Emine’nin merdivenlerden inip çıkmakta zorlandığına şahit olan takipçileri, şimdiyse her gün kırdığı günlük adım rekorlarını takip ediyor.
Gönderilerinin çoğu insanın içini ısıtan türden, ancak paylaşımlarında hükümetin deprem sonrası müdahale politikasına dair eleştiriler de yer alıyor.
“İlk üç gün boyunca asla yardım gelmemesine … annemle babamın cenazesini bulabildiğimiz için kendimi şanslı saymama çok öfkeli olduğumu ve bunu utanç verici bulduğumu söylüyorum,” diyen Emine’ye göre takipçilerinden bazıları bundan pek de memnun değil.
Bazılarına göre Emine’nin tek amacı “devleti kötülemek” olsa da Emine depremden önce öğretmenlik yaptığını hatırlatarak gülüyor bu iddialara.
“Öyle bir nefretim olsa herhalde devlet memuru olmazdım.”
Ama bu, depremin üzerinden bir yıl geçmişken yaralarını sarma çabalarının hala yetersiz olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
“Neden hala Antakya’da su sıkıntısı yaşıyor insanlar,” diye soruyor Emine. “Neden yaz boyunca hala çadırda kalmak zorundalardı? Neden konteynerde en ufak bir yağmurda insanları elektrik çarpıyor ve ölüyorlar?”
Bir yılın ardından…
Bugün Emine ve eşine birbirlerinden başka bir destek yok. Henüz işe geri dönemeyen Emine’nin fizik tedavi görürken almaya devam ettiği öğretmenlik maaşı var, eşi Barış da avukatlık yapıyor ama ikisinin de zamanının çoğu aslında Emine’nin tedavisiyle geçiyor.
Depremin yıl dönümüne bir hafta kala ne hissettiği sorulduğunda, “Tek bir duyguyla ifade etmem bence mümkün değil,” diyor Emine:
“İnsan bir yandan hem bir sene geçtiğine inanamıyor hem de sanki üzerinden 10 sene geçmiş gibi. Aniden düşüyorum, aniden üzülüyorum. O güne çok fazla giderken buluyorum kendimi. Bir sene önce bugün ne yapıyordum? Ne yapıyor olabilirdim? Böyle bir geçmişe takılı kalma hali.”
Bir de geçmişin bir kısmında bulunamamasının getirdikleri var:
“Annemle babamın cenazesine gidememiştim ben hastanede olduğum için,” diyor Emine. Babaannesi yıl dönümü için hayır yapmayı planlıyor, yemek dağıtılacak köyde. Emine tüm bunlarla yüzleşmekten korkuyor.
“Hayatındaki en önemli insanları kaybettiğinde sana destek olacak bir çevre olurdu yanında,” diyor ‘normal’ zamanlarda yaşanan ‘normal’ kayıpları hatırladığında. Ama felaketin boyutları ve ne kadar çok insanı etkilediği düşünüldüğünde, kimsede birbirine destek olacak hal kalmadığını da ekliyor:
“O kadar ortak bir travma yaşadık ki. … Hepimizin terapiye ihtiyacı var.”
Emine geçen yıla baktığında aklına ilk kayıplar geliyor, – yani artık geri getirilmesi mümkün olmayanlar”.
“Mesela bir senedir annemle babam artık yoklar. Bir senedir ben tek bir kol ve tek bir ayakla hayatıma devam etmek zorundayım. … Tam bir senedir Antakya yok. … Yolda selamlaştığımız insanlar tam bir senedir yok...”
Bu makale Oğul Köseoğlu tarafından İngilizceden çevrilmiştir.
Turkey recap, Türkiye’deki haber medyasını ve gazetecileri desteklemek, ileri taşımak için İstanbul’da kurulmuş bağımsız bir haber platformudur. Turkey recap, kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet göstermekte ve editöryal ekibimiz tarafından hazırlanmaktadır.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Verda Uyar, Dijital büyüme yöneticisi @verdauyar
Sema Beşevli, Stajyer editör @ssemab_
Onur Hasip, Stajyer editör @onurhasip