İlhami Işık: Erdoğan “görüşmüyoruz” dese bile Öcalan ile görüşmeler yapılıyordur
"Balıkçı" lakabıyla tanınan Işık'la yeni bir çözüm sürecinin mümkün olup olmadığını konuştuk
Türkiye, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin iki hafta önce Meclis’in açılışında DEM Partili siyasetçilerle tokalaşması ve bu ‘yakınlaşmanın’ başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP-MHP ittifakı tarafından sahiplenilmesiyle bir kez daha “yeni bir çözüm süreci mümkün mü” sorusunu konuşmaya başladı.
Cumhur İttifakı ortaklarının DEM Parti açılımı "yeni çözüm süreci" çıkarımları üzerinden tartışılırken, gazeteci Amberin Zaman da geçtiğimiz hafta hükümet kaynaklarıyla yaptığı görüşmelerin ardından İmralı’da bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’la istikşafi görüşmelerin başladığını, Öcalan’ın Kandil ile görüştürüldüğünü yazdı.
Kamuoyunda “Balıkçı” lakabıyla tanınan ve 1996-2013 yılları arasında devlet ile PKK arasındaki görüşmelerin bir kısmını yürüten eski gazeteci İlhami Işık, yıllarca çözüm görüşmelerinin karşısında durduğunu belirttiği MHP liderinin “barışalım” demesinin ve DEM Parti’yi muhatap almasının önemli olduğunu, tüm bunların yeni bir sürecin başladığını gösterdiğini düşünüyor.
Bir önceki sürecin bölgedeki uluslararası aktörler, ülke içerisindeki karışıklıklar ve yıllardır pompalanan “bölücülük” korkusu sebebiyle başarıya ulaşamadığına inanan Işık’a göre bu kez ise halkların barış talebi gidişatı değiştirebilir.
Sürecin muhataplarını “Öcalan, DEM Parti, Selahattin Demirtaş ve Kandil” olarak sıralayan Işık, bu sefer sürecin doğrudan içinde yer almasa da deneyimlerine dayanarak taraflar arasında görüşmelerin çoktan başladığını söylemenin yanlış olmayacağını da belirtiyor.
Turkey recap, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘hayır görüşmüyoruz’ dese bile [Öcalan’la] görüşüyordur, en sert dönemlerde bile görüşmeler vardır” diyen Işık’la bir önceki çözüm sürecini ve yeni bir dönemin başlangıcında olup olmadığımızı konuştu.
Bahçeli-DEM tokalaşmasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını dikkate alırsak yeni bir süreç başlıyor demek mümkün mü?
Türkiye’de yıllarca -yani 2015 yılına kadar- çeşitli girişimler ve görüşmeler oldu. Tüm bu girişimlere ve görüşmelere, çözüm sürecine karşı çıkan, karşısında duran bir parti başkanı birden bire “barışalım” diyor. Söyleyenin kimliği bir şeyi anlamamız açısından çok önemli. 2007’den bu yana Oslo görüşmelerinin, İmralı görüşmelerinin, çözüm sürecinin karşısında duran, boşa çıkması için çalışan milliyetçi bir lider bunu söylüyor.
Bahçeli daha önce çözüm süreci için “ihanet süreci” de demişti, şimdi ne değişti?
[MHP’nin] Cumhur İttifakı’nın en önemli aktörü olması ve de Bahçeli yani MHP’nin hem güvenlik bürokrasisinde hem de yargı bürokrasisinde etkin olması önemli. Dolayısıyla bu çıkışı anlamlı görmek gerekiyor. Bunu üstelik Kürt meselesinin siyasal anlamda somutlandığı partiye, DEM Parti’ye söylüyor. Bunu söylemesi bize yeni bir sürecin başladığına dair bir ipucu aslında.
Diğer ipuçları nedir?
Bu ülkeyi yöneten, daha önceki çözüm sürecini yürüten Sayın Erdoğan, Bahçeli’nin sözlerinin arkasında durdu ve sahiplendi. Bu da bize bir sürecin başladığını gösteriyor. Sırbistan’dan dönerken yaptığı açıklamalarda da tekrar sahip çıktı. Bu da bir sürecin aslında inşa edilmeye başlandığı ve buna siyaseten zemin hazırlandığını da gösteriyor.
Gazeteci Amberin Zaman, Öcalan ile hükümet arasında görüşmeler olduğunu, Öcalan’ın Kandil ile görüştüğünü yazdı. Sizce doğru mudur?
Doğal olarak Öcalan’ın, DEM Parti’nin, Selahattin Demirtaş’ın, Kandil’in olmadığı bir barışma süreci düşünülemez. Dolayısıyla görüşmeler olacaktır, oluyordur. Bir süreç başlayacaksa bu aktörlerle görüşmeler elbette olacaktır. Sürecin muhatapları bunlar.
Kobani davasında Mayıs ayında Kürt siyasetçilere yaklaşık 400 yıl hapis cezası verildi, Selahattin Demirtaş ve binlerce kişi hala cezaevinde. Tüm bunlar göz önüne alınırsa sizce yeni bir süreç mümkün mü?
Bu ülkede hukuk ve güç ilişkisi herkesçe bilinen bir şey. Sayın Özgür Özel de “Sayın Cumhurbaşkanı’ndan Amiralleri bırakmasını istedim, bıraktılar” dedi. Rahip Brunson meselesi, Alman gazeteci meselesi gibi birçok örnek var. Bizim ülkemizde hukukun siyasal direktiflere “evet” dediği açıktır. Bugün bu cezalar verilmiştir ama yarın tahliye de edilebilirler. Tahliyeler hukukun ABC’sine uydurulabilir. Daha cezalar onanmış değil.
Bahçeli’nin sözleri de Erdoğan’ın destek çıkışı da seçimden sonra geldi. Ama bir yandan da yeni anayasa çalışmaları için desteğe ihtiyaç var. Bir kesim bunun yeni bir sürecin başlangıcı olmadığını sadece yeni anayasa çalışmaları için bir destek arayışı olduğu yorumunu yapıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Böyle bir desteğe ihtiyaç yok aslında. Başka formüller de bulunabilir. Kandırmak da istiyor olabilir, anayasa için de olabilir. Ama asıl önemli olan şu: Bu ülkede yaşayan milyonlar ne istiyor?
Sırf karşı tarafın niyetiyle değerlendirdiğinizde siyaset yapılmıyordur. Ortada bu ülkenin neredeyse bütün sorunlarını kilitleyen bir Kürt meselesi var. Seçimleri, siyaseti, ekonomiyi hatta dış politikayı kilitleyen bir meselenin çözümü şart.
Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın iki lideri çıkıp “Biz barış teklifinde bulunuyoruz” diyorsa muhalefetin de bunu düşünmesi lazım. Meseleye salt anayasa tartışmalarından bakmamak gerekiyor. Muhalefet ne diyecek “Hayır şimdi olmaz, biz iktidar olduğumuzda konuşuruz” mu diyecek?
Kürt halkı sizce yeniden AKP’ye güvenir mi?
Mesela Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos, savunma bakanı olduğu dönemde FARC ile mücadele etti. O dönemde binlerce insan gerilla kıyafeti giydirilerek öldürüldü. 2010 yılında Kolombiya Devlet Başkanı seçilen Santos, FARC ile görüşmelere başladı. 2016’da ise barış imzalandı.
Güven sorunundan ziyade biz nerede, hangi koşullarda yaşıyoruz, bizi zorlayan koşullar neler … asıl önemli olan budur. Şu anda bölgede dengeler, koşullar değişiyor. Ve hiçbir koşul Türkiye’nin lehine değişmiyor. Bu değişimin bizlerin lehine nasıl döneceği önemli. Yani güveni aşan bir durum. Gerçeklik güvenden daha önemlidir. İktidar partisi iktidarda kalmak istiyor olabilir, cumhurbaşkanı yeniden aday olmak istiyor olabilir, anayasa değiştirilmek isteniyor olabilir. Bunların hepsi olabilir ama önemli olan halkın ne istediği.
Siz 2019’da da “1 Eylül’de süreç yeniden başlayacak” dediniz. Ancak emarelerini göremedik. O zaman ne oldu, neden başlamadı sizce?
Oldu aslında. Yıllarca Öcalan ile görüşmeler gerçekleşmiyordu ama o dönem Öcalan ile görüşme oldu, mektubu geldi -seçimden önce. Ama devam etmedi. Hem Suriye’de olup bitenler hem Türkiye’deki gelişmeler Öcalan ile görüşmeyi, İmralı’nın müdahalesini gerektiren bir şeydi.
Öcalan gerçekten hala muhatap mı? Çünkü yeni süreç tartışmaları başlayınca insanlar “Ama Demirtaş hala tutuklu” yorumları yaptılar…
Seversiniz sevmezsiniz başka bir şey ama evet Öcalan muhatap. DEM Parti, Kandil, Demirtaş bile “Öcalan muhataptır” diyor. Demirtaş’ın, Kandil’in, DEM’in muhatap dediği biri için muhatap değildir denemez.
Diyelim süreç başladı. Kandil, Öcalan’ı dinler mi?
Bu kez dinler. Önceki süreçte dinlememesinin bir sürü nedeni var. Bu sefer dinlemek zorunda kalır. Koşullar Öcalan’ın elini daha da güçlendirdi.
Hangi koşullar?
2013’teki süreçte bölgedeki koşullar Kandil’in daha fazla ısrarcı ve kendi düşüncesini, konumunu korumasına yönelikti. Ama bugün o koşullar yok.
İran’ın bölgedeki pozisyonun zayıflaması Türkiye içerisinde sürecin başarıya ulaşmasında çok önemli bir durum. İran 2013’te Türkiye’deki barış sürecini kendi bölgesel politikalarına karşı bir tehdit olarak algıladı. Türklerle Kürtlerin barışması İran’ın Suriye’deki varlığını tehlikeye sokacaktı. Sadece Suriye’de değil Irak’taki varlığı da tehlikeye girecekti.
İran mezhepçi bir devlet, Hizbullah’ı bile Suriye’de savaşa sokan bir devlet. Bu süreci sabote etmek için de elinden geleni yaptı. O dönem hayatta olan Kasım Süleymani süreci sabote etmek için aktif rol oynadı. Ama şu anda kendi karışıklıklarından dolayı İran’ın oyun kurucu ya da oyun bozucu pozisyonu yok. Dolayısıyla bugün itibariyle erken davranılırsa bölgesel olarak bu süreci bozacak bir ülke yok.
Dünyada başarıya ulaşan barış görüşmeleri de müdahil olan, yani sabote eden devletler elini çekince başarıya ulaştı. Bizde ise bölgesel aktörler barış görüşmelerini kendilerine bir tehdit olarak gördükleri için sürekli engelleme girişiminde bulundular.
Yani 2013- 2015 süreci İran yüzünden mi bitti?
Salt o nedenle değil ama birinci neden buydu aslında. Çünkü Türkiye’de Kürtlerle barış, Suriye’deki durumu da etkilerdi. Türklerle barışan Kürtler Suriye’de Esad’a karşı savaşsaydı Esad’ın iktidarda kalma olasılığı olmazdı, İran bunu istemedi. Bu nedenle sürecin başarıya ulaşmaması için başta Kandil’deki gücü olmak üzere her türlü gücü kullandı. Diplomasiyi kullandı.
İçeride de cemaat ile iktidar arasında bir çatışma vardı. Çünkü cemaat iktidarı istiyordu. Kürtlerle barışmış bir iktidarı ele geçiremezdi. Bunun yanı sıra Kemalistler “bölücülük” korkusuyla istemedi, engellemeye çalıştı. Kürt siyasetinde egemen olan bazı kesimler de istemedi. Demokrasi olmadan barış olmaz diyen bazı aydınlar istemedi. Yani sürece katkı sunabilecek, zenginleştirebilecek kesimler bunu istemedi. Bunlar olunca devletin de zaten bir hantallığı, korkusu, endişesi vardı, yıllardır kendi kendine pompaladığı “bölücülük” korkusu bu süreci boşa çıkardı.
Yeni bir süreç başlarsa içeride saydığınız “tehditler” yine olacak. Yeni bir sürecin başarıya ulaşması için ne olması gerekiyor?
Evet doğru. Ama önemli olan halk. Biz ne istiyoruz? Kürt meselesinin çözülmesini istiyor muyuz istemiyor muyuz, önemli olan bu.
Mevcut bir sorunu devlet aygıtını devre dışı bırakarak çözemezsiniz. Devleti yönetenlerle çözülecek bu mesele. Konuşacaksınız. “Bunlar dincidir, halkı kandırıyor” diyerek ön yargılı yaklaşamazsınız. Herkesle konuşmak gerekiyor.
Kürt meselesini asgari ölçüde çözmeye başlarsanız her kesim, özellikle de muhalefet de rahatlayacaktır. Ülkede demokratik zemin oluşur. Demokratik zeminlerde muhalefet güçlenir. Demokratik zeminlerde iktidardan ziyade muhalefet güçlüdür.
DEM’in içerisinde Bahçeli’yle tokalaşılmasını “Siyasetin doğası, bir anlam biçmiyoruz” diye yorumlayanlar da oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu durumu hafife almamak lazım, bu bir fırsat. Yıllardır partinizin kapatılmasını, hazineden yardımların kesilmesini, tutuklanmanızı isteyen bir parti başkanı “barışalım” diyorsa bunu hafife almamak gerekiyor. Hatta daha çok şey söylemek lazım.
Evet Diyarbakır’daki miting yasaklandı, evet Diyarbakır’da Kürtçe konser veren sanatçılar, Kürtçe öğretmenleri gözaltına alındı, Selçuk Mızraklı’nın cezası onandı. Belki bunun için anlam yüklenmemiş olabilir ama asıl bunlar olduğu için barışı konuşmak, yeni bir süreci başlatmak gerekiyor.
2019 seçimlerinden 5 ay sonra kayyım atandı. Bu kez Van’da bir girişim oldu ancak durum düzeldi. Sadece Hakkari’de kayyım ataması oldu. Şu anda böyle bir girişimin olmaması da yeni bir sürecin emareleri olarak okunabilir mi?
Tabii ki emaredir. Daha önceki seçimlerden hemen sonra kayyum atamalarının yapılmasına yönelik yazılar çıktı. Şimdi öyle bir durum yok. O zamandan bu zamana geldik. Bugün kayyum atanmamış olması da yeni bir sürecin emareleri, adımlarıdır.
Bakın bu ülke içerinin yanı sıra dışarıda hemen herkesi düşman ilan etti. Mısır’ı düşman ilan etti, BAE’yi düşman ilan etti, Suudi Arabistan’ı ilan etti. Ama şimdi hepsiyle barışmış bir iktidar var. Dolayısıyla Sisi’yle sarılan bir ülke neden kendi ülkesinde Kürtlerle barışmasın? Bu neden desteklenmesin?
Son olarak sizce gerçekten devlet ile Öcalan arasında görüşmeler var mıdır?
Bilgi sahibi değilim ancak yıllardır bu süreçleri takip eden, içinde olan biri olarak diyebilirim ki görüşüyordur. Yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan “Hayır görüşmüyoruz” derse bile görüşüyordur. En sert dönemlerde bile görüşmeler vardır. Sürecin selameti için, provoke edilmemesi için “Hayır” diyebilir ama görüşmeler vardır.
Turkey recap, Türkiye gündeminden haberler sunarken aynı zamanda Türkiye'de haber yayıncılığını ve gazetecileri desteklemek ve hep birlikte üretmek amaçlarıyla kurulmuş bağımsız bir haber kaynağıdır.
Editoryal ekibimiz tarafından kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Turkey recap Türkçe ve İngilizce dillerinde yayın yapar, derinlemesine analizler ve ülke gündemini özetleyen bültenler üretir.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Damla Uğantaş, Türkçe editörü @damlaugantas
Emily Johnson, İngilizce editörü @emilyjohnson
Azra Ceylan, Ekonomi muhabiri @azraceylani