İstanbul: CHP yeni bir zafer için çalışıyor
CHP, İstanbul'da uzun yıllar sonra seçimlere ilk kez 'ev sahibi' olarak giriyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, söz konusu İstanbul olduğunda doğup büyüdüğü ve siyasi iktidarının temellerini attığı şehrin yönetimini alanın ülke yönetimine de ulaşacağı konusunda uzun yıllar boyunca netti. Birkaç istisna dışında Türkiye siyasi tarihi de benzer bir duruma işaret ediyordu: “İstanbul’u alan, Türkiye’yi alır…”
Ancak, 2019 yılında Erdoğan’ın beklemediği bir gelişme yaşandı. 25 yıldır Fazilet Partisi ile AKP tarafından yönetilen İstanbul’da vatandaşlar, üç ay arayla tekrarlanan seçimlerde oylarını CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’ndan yana kullandı. Erdoğan, çok sevdiği şehrini CHP ve İstanbul İttifakı’na kaptırdı.
Aradan geçen üç yılın ardından seçimler bir kez daha yaklaşırken CHP’nin hedefinde yeni bir İstanbul zaferi var. Bunun için de İstanbul’u kapı kapı dolaşıyor, CHP’nin ülkenin problemlerini çözebileceğine dair vatandaşları ikna etmeye çalışıyor ve bunun yaparken de kentin dış çeperindeki yoksul mahalleler ile gençlere ve kadın seçmenlere odaklanıyorlar. Ana muhalefet partisinin bunları yaparken elinde daha önceki seçimlerde olmayan bir koz da var: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kaynakları ve kent sakinleri üzerinde yarattığı etki.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Karaköy’deki kafelerden birinde yaptığımız sohbette söze, “80 Günde Devr-i Alem çalışmasıyla Amerika’yı yeniden keşfetmedik” diye başlıyor:
“Siyasi kurumlara ve siyasetçilere -kendimiz de dahil olmak üzere, görevimizi bir kez daha hatırlatarak bugüne kadar zaten yaptığımız şeyi daha görünür ve sistematik şekilde uyguladık.”
CHP İstanbul İl Örgütü, Ağustos sonu itibariyle ’80 Günde Devr-i Alem’ çalışması kapsamında ülkedeki seçmenlerin neredeyse 5’te birine ev sahipliği yapan İstanbul’daki 4,5 milyon hanenin yarısından fazlasını ziyaret etti. Çalışmanın amacı, vatandaşın gündemini belirlemek, tespit edilen sorunları milletvekilleri aracılığıyla muhatabına sormak ya da belediyeler aracılığıyla çözmekti. Kaftancıoğlu’nun verdiği bilgiye göre bu kampanyanın yanında yoksulluğun yoğun olduğu mahallelerde hedef odaklı çalışmalar da yapılırken, “seçimin kaderini belirleyecek” gençler ile kadın seçmenlere dönük de özel politikalar geliştirildi.
Çalışmalar sırasında vatandaşların gündemiyle iktidarın gündeminin, televizyonlarda konuşulan başlıkların ne kadar farklı olduklarını bir kez daha gördüklerini kaydeden Kaftancıoğlu, “Vatandaş ne Altılı Masa’yı soruyor, ne televizyonlardaki gündemi soruyor, ne adayı soruyor. Hatta ekonomi programınız ne olacak diye bile sormuyor” diye anlatıyor:
“Vatandaş, ‘yarın okullar açılıyor, çocuğumu göndermek için çanta alamadım’ diyor. Vatandaş, ‘evimin yanında park var, çocuğumu götüremiyorum çünkü büfeden bir şey istese alamıyorum’ diyor. Vatandaş, ‘mahkemede bana haksızlık yapılınca avukat tutacak param yok’ diyor.
Vatandaş kendi derdini anlatıp bu sorunları kim ahlak ve adaletle çözecekse Allah başımıza onu getirsin, bunlara sebep olan kimse de Allah onu bildiği gibi yapsın diyor. Vatandaş bana diyor ki adayın ismi fark etmez, ben evimi sattım, çocuğumu okuttum, beş kuruş param yok, çocuğum işsiz, bunu çözecek kişi olsun diyor. Vatandaşın gündemi bu.”
Bunların yanı sıra bazen vatandaşlardan eleştiriler de aldıklarını anlatan Kaftancıoğlu, bunların başındaysa “Şimdiye kadar neden gelmediniz de bizi bu yoksulluğa, bu iktidara mahkum ettiniz” sorusunun geldiğini söylüyor.
“Bu eleştiriler aslında içinde umudu da barındırıyor. Vatandaşlar bu dar günde, kötü günde derdinin duyulduğunu, dinlendiğini ve bir iktidar değişikliğinde çözüm olabileceğini hissediyor” diyen CHP İl Başkanı geçmişten konuşmayı sevmediğini söylese de, vatandaşların eleştirilerini anlayabildiğini söylemekten de geri durmuyor:
“Geçmişte biz CHP olarak gidip kendimizi vatandaşa çok anlatmamışız. Siyaset öyle gerektirmiştir, biz başaramamışızdır, becerememişizdir. Mesele ne oldu değil, özü görmek lazım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak vatandaşa kendimizi anlatamıyorken Ak Parti gidip bizi anlatmış, gerçek olmayan şeyler söylemiş, bir algı oluşmuş. Biz bugün aslında bu eksiği gidermeye çalışıyoruz, aslında kim olduğumuzu anlatıyoruz. Vatandaş başkalarından duyduğunun yerine bizim ağzımızdan kim olduğumuzu, ne olduğumuzu dinliyor. Bu, önemli bir paradigma değişikliği ve bunun da karşılığını çok çok fazla görüyoruz.”
Kaftancıoğlu’nun bahsettiği ‘karşılığı’, CHP’nin daha önceki genel seçimlerde İstanbul’da en az oy aldığı ilçelerden biri olan Arnavutköy’de görmek mümkün. Arnavutköy, Binali Yıldırım’ın 2019 yerel seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’na yüzde 20’nin üzerinde fark attığı az sayıda ilçeden bir tanesi.
İlçedeki CHP’liler, önceki yıllarda çaldıkları kapıların suratlarına kapatıldığını, hatta yukarıdan kafalarına halı silkelendiğini anlatırken gülümsüyor. Açılışını İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun birlikte yaptığı Arnavutköy Yaşam Merkezi’ndeki popülerliklerine bakıldığındaysa söylediklerine inanmak çok da kolay değil.
İmamoğlu’nun açılışını yaparken “Burası bizim en az oy aldığımız ilçelerden birisi. Ama biz, işte tam da böyle alanlarda aslında kim olduğumuzu anlatmak için daha üst seviyede çaba gösteriyoruz,” dediği merkezde çeşitli kültürel ve sportif alanlar, engelli bakım merkezi, kütüphane, çalışma salonları ve uygun fiyatlı yeme-içme imkanlarının olduğu restoran ve kafeler yer alıyor. Binanın hem içi hem de bahçesi çocuklar, gençler ve aileleriyle dolu.
Merkezin terasında bir masada oturan CHP Arnavutköy İlçe Başkanı Özlem Kutbay, söze “Büyükşehir eliyle bu insanlara siz bunu hak ediyorsunuz diyoruz. Neyin mümkün olduğunu gördüklerinde de yüzlerini bize dönüyorlar” diye anlatıyor:
“Genel başkanımız insanları kucaklayın diyor ve biz de bunu İmamoğlu kampanyası sırasında yaptığımızda sonucun ne olduğunu gördük. O yüzden de o olmaz, bu yapılmaz diyen tuzu kuru bazı gruplar gibi davranmıyoruz, o açıdan Ce-Ha-Pe zihniyetinden vazgeçip dönüşümü önce kendimizden başlattık.
Camiye de gidiyoruz, boya ve temizlik yardımı da yapıyoruz. Ev ev gezip kadınlarla konuşuyoruz. Çocuğu olana belediyenin yenidoğan setlerinden götürüyoruz. Şehirden uzakta kalan gençler için aktiviteler yaratmaya çalışıyoruz. Biz değişince bize olan tavrın da nasıl değiştiğini gördük.”
Canan Kaftancıoğlu, bu değişimi Kemal Kılıçdaroğlu’nun partide yarattığı dönüşüme bağlıyor. “Kılıçdaroğlu’yla birlikte sosyal demokrasi bakışıyla toplumun her kesimine samimi ve sahici biçimde ulaşan, siyasi konsolidasyon yaratmak değil toplumu barıştırmak için, vatandaşın sorunlarının çözümü için siyaset yapılan bir döneme girdik” diyen Kaftancıoğlu’na göre CHP’nin olması gereken de aslında ilk günden itibaren buydu ve bu değişimin sahada çok büyük etkisi oluyor.
Seçmenlere kendilerini daha iyi anlatabilmelerini sağlayan tek şeyin partinin geçirdiği dönüşüm de olmadığını kabul eden Kaftancıoğlu, İBB yönetiminin CHP’de olmasının bu süreci nasıl etkilediği sorulduğunda şöyle yanıtlıyor:
“Vatandaş bu iktidarın yönetemediğini biliyor, görüyor, çok net ifade ediyor ama hem bizim eksikliğimizden hem de önyargılar sebebiyle CHP’nin yönetebileceğine dair birtakım kuşkular vardı eskiden. Son dönemdeyse hem İBB hem de diğer belediyelerimiz aracılığıyla CHP’nin iktidarında sorunlarının çözüleceğini görüyorlar. Bu anlamıyla belediye yönetimleri çok çok kıymetli oluyor. Daha önce de ilçe belediyelerimiz aracılığıyla yoksulluğa, vatandaşlara yaklaşımımız neydi, bunu anlatabiliyorduk ama artık anlatmak yerine, anlatarak ikna etme yerine somut örneklerle durumu hissettirmek daha kolay.”
CHP’nin büyükşehir belediyeleri sayesinde icraatlarını anlatmak zorunda kalmaksızın gösterebiliyor olmasının seçmenler üzerinde etkili olduğuna katılan Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Berk Esen ise cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin ortak adayının Ekrem İmamoğlu olması durumunda bu avantajın daha da artacağını düşünüyor:
“Eğer İmamoğlu aday olursa ‘biz aynı anda 10 metro inşaatı yapıyoruz, iktidara gelince ulaşım politikamız şu olacak; İstanbul’da böyle yardım dağıtıyoruz, iktidara gelirsek sosyal politikamız bu olacak’ diyebilecek. Bu daha inandırıcı. İmamoğlu icracı bir isim, 2019’dan beri yaptıklarını Türkiye genelindeki seçmenleri ikna etmek için kullanabilir.”
CHP’nin düşük gelirli mahalleler ile kadın ve genç seçmenlere odaklanma stratejisini de mantıklı bulan Esen, Türkiye’de oy verme pratiklerinde uzun süredir bir donma olduğunu ve seçmenlerin ne olursa olsun partilerini bırakmadığını söylüyor. Esen’e göre ekonomik kriz, ortak adayın kim olacağı gibi faktörler bu dinamikleri birkaç puan değiştiriyor ve bu puanlar da başarıyı getiriyor:
“CHP’nin oy oranının az olduğu çeper ilçelerde sosyal yardıma ağırlık verip AKP’li seçmenlere ulaşmak ve gençler ile kadınları mobilize edip harekete geçirmek çok mantıklı bir strateji. Muhalefet ilk defa büyükşehirlerde iktidar olduğu için doğrudan AKP seçmenlerine ulaşabiliyor. Sosyal yardımları AKP seçmenleriyle ilk defa CHP buluşturuyor. İlk defa bu hizmetler CHP tarafından sunuluyor. Bu, dar gelirliler -şehirli fakirler açısından oy verme dinamiklerini değiştirebilir.
İlk kez oy verecek seçmenlerde AKP’nin önüne geçtiğiniz an zaten bütün dinamikler değişir. Keza, İslamcı hareket 90’lardan beri kadınlarda erkeklere nazaran daha yüksek desteğe sahip. Bu değişmeye başladığında, CHP buraya dönük doğru mesajlar verebildiğinde dinamikleri değiştirebilir. 30 puan gelmez tabii ki ama marjlarda oynamalar da muhalefete ciddi bir avantaj sağlayabilir.”
Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi (TEAM) Araştırma Koordinatörü Ulaş Tol de İBB yönetiminin CHP’de olmasının İstanbul’daki oy verme eğilimlerini “kesinlikle” etkilediğini belirtiyor. Muhalefetin elinde seçmeni etkileme açısından çok fazla araç olmadığını kaydeden Tol, İstanbul’un “CHP iktidara gelirse ne olur” sorusu için bir vitrin yarattığını ifade ediyor:
“Toplum hala ağırlıkla ana medyayı takip ediyor ve oradan aldığı enformasyonlar haricinde sınırlı bir bilgi akışıyla karşılaşıyor. Dolayısıyla belediye yönetimi çok önemli bir vitrin. İstanbul’da muhalefete alerjisi olan, oy vermeye eli gitmeyecek türdeki seçmenler, İmamoğlu yönetimini yakından takip ediyor. Onlar gelirse yardımlar kaldırılır, muhafazakarlara yönelik ayrımcılıklar olur ve beceremezler şeklindeki algılar kırılmış durumda. Yoksul mahallelerde, ilçelerde İmamoğlu’na desteğin daha fazla arttığına tanık oluyoruz.”
TEAM Araştırma, Ocak ayında İstanbul’da 4280 yüz yüze görüşme gerçekleştirmiş ve kentte Cumhur İttifakı’na yönelik desteğin ülkenin geri kalanına göre çok daha fazla azaldığı tespitinde bulunmuştu. Araştırmaya göre, Cumhur İttifakı’nın 2018’de İstanbul’da yüzde 50,7 olan oy oranı Ocak 2022 itibariyle yüzde 41,2’ye kadar gerilemişti.
Ocak ayındaki durumun şimdi de devam ettiğini belirten Tol, dönemsel toparlanmalar olsa da İstanbul’da iktidara desteğin son 5 yıldır düzenli düşme eğiliminde olduğunu aktarıyor. Yaz başında en düşük seviyesini gören iktidara destek son aylarda bir toparlanma sürecine girmiş ama Tol’ün verdiği bilgiye göre hala bir önceki senenin aynı döneminin altında seyrediyor. Tol’e göre İstanbul’un Türkiye genelinden farklılaşmasında iki önemli etmen rol oynuyor:
“Birincisi İBB’nin yönetimi, muhafazakâr seçmenin muhalefetle ilgili kaygılarını azalttığı gibi, muhalefetin iktidarda olması fikrine de alışmasını sağladı. İkincisi, tüm bunlara, ekonomik sorunları diğer bölgelere göre daha hızlı tecrübe etme de eklenince, İstanbul Türkiye ortalamasından muhalefet lehine farklılaşmaya başladı.”
Peki ya Kürt seçmenlerde durum ne? Tol, HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü’nün Eylül ayında Turkey recap’e yaptığı açıklamada dile getirdiği “Kürt seçmenlerin aday gösterilmesi halinde İmamoğlu’na oy vermeyecekleri” iddiasıyla ilgili olarak, ellerindeki verilerin bunu desteklemediği yorumunda bulunuyor. “Hem İstanbul’daki hem de bölgedeki Kürt seçmenlerde İmamoğlu olumlu bir algıya sahip” diyen Tol’e göre, Kürt seçmenler arasında kolektif davranış eğilimleri kuvvetli olsa da bireylerdeki duyguların toplamına bakıldığında temel motivasyonu iktidarın değişmesi oluşturuyor.
“Örneğin esas soru Kürt sorununu kim çözer değil. Maksimalist bir beklenti yok. Kürt sorunun yeniden konuşulabilir olduğu demokratik ortam vaadi beklenti sınırlarını oluşturuyor” diyen Tol, CHP’nin Kürt gençleri arasında AKP’nin önüne geçerek HDP’nin ardından ikinci sıraya yerleştiğini de sözlerine ekliyor.
Canan Kaftancıoğlu’na göre, AKP sadece gençler arasında ya da İstanbul’da değil, ülke genelinde de kaybettiğinin farkında. Seçimlerden önce kendisine ya da partisine yönelik engelleme girişimleri bekleyip beklemediğini sorduğumuzda, “Her şey olabilir” diyor ve ekliyor:
“Kötülüğün iktidarda olduğu, tek bir adamın karar verdiği, karar verirken fazlasıyla korktuğu ve korkması için de haklı nedenleri olduğu bir süreçte her şey olur. İstanbul’u niye hazmedemediler, çünkü babalarının malı sandılar. Tırnak içinde değil, kelimenin tam anlamıyla. Halkın olduğunu unuttular, ömür boyunca kendilerinde kalacak sandılar.
“Kaybettiklerini gördüler, kaybedeceklerini biliyorlar. Bunun hayata geçmemesi için kaos çıkararak bu süreci kendi oluşturmak istedikleri seçim minderine çekmek istiyorlar ama bizim bu kaos planlarına alet olmayacak kadar aklımız ve ahlakımız var. Her şeyi yapabilirler ama ne yaparlarsa yapsınlar bir şey değişmeyecek. İstanbul'u aldık, şimdi sıra Türkiye'de.”