"AKP hükümeti kadınları yaşatmayı tercih etseydi İkbal de, Ayşenur da, Narin de bugün hayatta olacaktı"
Genç Feministler Federasyonu Temsilcisi Akşahin: Kadına yönelik şiddetle mücadelenin ne kadar hayati olduğu tekrar tekrar gün yüzüne çıkıyor

Türkiye’de kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet dönem dönem gündeme gelen, sonrasında geri plana itilen bir olgu olarak önemini koruyor. Son olarak İstanbul Fatih’te İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’in Semih Çelik tarafından katledilmesi kadın cinayetlerini gündemin ön sıralarına taşıdı.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2024 yılında Türkiye’de 376 kadın öldürüldü veya Anıt Sayaç’ta yer alan ifadeyle, şiddetten öldü. Bir diğer deyişle Türkiye’de neredeyse her gün bir kadın öldürülüyor.
İkbal ile Ayşenur’un cinayetlerinin ayrıştırıcı özelliklerinden biri, ölen kadınların henüz 19 yaşında olmasıydı. Genç kadınlar tarafından, genç kadınlar için kurulan Genç Feministler Federasyonu da cinayetlerin akabinde ülkenin her yerinde gerçekleştirilen eylemlerin organizasyonunda yer aldı. Genç Feministler Federasyonu temsilcisi Güneş Fadime Akşahin, bu eylemlerin ardından binlerce yeni üyenin aralarına katıldığını söylüyor.
“AKP hükümetinin kadınları yaşatmayı tercih etmediğini, kadınları korumayı tercih etmediğini görüyoruz” diyen Akşahin’e göre AKP, iktidarı boyunca yürüttüğü aile ve toplum sisteminde başarısız oldu ve mevcut yasaların uygulanması dahi birçok cinayeti önleyebilirdi.
Kendini “tanıdığınız en umutlu insanlardan biri” olarak tasvir eden Akşahin ile federasyonun kuruluşunu, genç bir kadın olmaktan doğan zorlukları ve kadına yönelik şiddetle mücadelenin “ne kadar hayati olduğunun tekrar tekrar gün yüzüne çıktığı” bir ülkede kadınların umutlarını nasıl koruyabileceklerini konuştuk.
Genç Feministler Federasyonu olarak oluşum amacınızı nasıl tarif edersiniz? Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile ilişkinizi biraz açabilir misiniz?
Genç Feministler Federasyonu olarak 2023 genel seçimleri sonrasında, ülkede kadın düşmanlığının siyasi iktidarın eliyle yükseltilmesinin ardından şöyle düşündük: Genç feministlere daha fazla sorumluluk düşüyor, kadınlar için, çocuklar için, LGBTQ+lar için, genç kadınlar için mücadelemizi daha fazla büyütmeliyiz. Feminist harekette fikir ilerletici olarak da üzerimize daha fazla sorumluluk düşüyor diye düşündük. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun genç kadın örgütüyüz, ona bağlı bir yapıyız ve onlarla beraber hareket ediyoruz. Fikirsel olarak bir ayrılığımız yok. Sadece biz üniversiteli ve liseli genç feministler olarak, üniversiteli ve liseli kadınların sorunlarına dair siyaset üretiyor, politika geliştiriyor ve mücadele ediyoruz. Ama Genç Feministler Federasyonu üyesi olarak hepimiz, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesiyiz de aynı zamanda.
Türkiye’de kadınların yaşadığı eşitsizlik dışında birçok başka eşitsizlikler de var: LGBTQ+lar var, gençler var, ezilen uluslar var, ezilen kimlikler var, sınıf hareketinde eşitsizlikler var. Bu açıdan elbette biz de birçok farklı kimlikten, birçok farklı fikirden kadınla örgütün içinde çalışıyoruz. Ama aynı zamanda, diğer eşitsizliğe uğrayan uluslara ya da toplumsal kesimlere “asla yalnız yürümeyeceksin” diyoruz, onlarla beraber mücadelemizi sürdürüyoruz. Böylece aslında “bütün eşitsizliklerin karşısındayız” diyerek pozisyon almış oluyoruz.
Sizce Türkiye’de yaşayan genç kadınlar, diğer yaş gruplarından ayrışan ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalıyor?
Genç olmanın ülkemizde, beraberinde getirdiği eşitsizlikler var. Örneğin senden sırf yaşça büyük olan birinin senin üzerinde tahakküm kurmaya çalıştığı bir eşitsizlik durumu olabiliyor.
Bunun yanı sıra genç kadınların yaşadığı şöyle bazı sorunlar var: Aile ilişkileri içinde genç kadınların bir konumu var; babalarımızın -ya da varsa abilerimizin, erkek kardeşlerimizin- tahakkümü, hegemonyası altında yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bize babalarımızın çizdiği sınırlar çerçevesinde yaşamamız gerektiği ve ailenin dayattığı bir yaşam biçimini sürdürmemiz gerektiği anlatılıyor. Genç kadınlar hayatlarının başında kendilerine bir hayat çizmeye çalışırken, hayalleri varken, ailelerin ve siyasi iktidarın baskısıyla bu kararları, hayalleri ve hayatları engellenmiş oluyor.
Şiddetle karşılaştıklarında, zaten Türkiye’de kamu kuruluşlarına güven de kalmadığı için kamu kuruluşlarına başvurmak konusunda zorluklar yaşanabiliyor. Ama bunun üstüne bir de ailelerine karşı çekinceleri varsa, ailelerine bunu açıklamaktan çekindikleri için şiddet sarmalının içinde yaşamak durumunda kalabiliyor genç kadınlar. Örneğin biz şu an, babaları tarafından öldürülen kadınların sayısının arttığını gözlemliyoruz. Bu, aile odaklı politikaların ilerletilmesi yüzünden oldu.
Genç kadınlar teknoloji kullanımları dolayısıyla ısrarlı takip suçuna, diğer yaş gruplarından daha fazla maruz kalıyor mu? Genç kadınların maruz kaldığı dijital suçları biraz açıklayabilir misiniz?
Tabii ki, teknoloji çağında yaşadığımız ve gençler de çok fazla teknoloji kullandığı için, dijital şiddet artmış durumda. Maalesef ülkemizde dijital şiddet ile ilgili bir sorun var: Dijital şiddet bir suç ve genç kadınlar bununla ilgili kolluk kuvvetlerine, savcılıklara gittiğinde gerekli hukuki süreçler yürütülmeli ve failler cezalandırılmalı. Fakat bunun yerine şunu görüyoruz: Fail sosyal medyada kimliği açık biri değilse, gizli bir hesapsa, aslında Türkiye’nin elinde o hesabı kimin kullandığını bulabilecek kaynaklar varken, bulmayı tercih etmediklerini, hesabı kullanan kişiyi bulmadıklarını görüyoruz. Ya da genç bir kadına karşı farklı farklı hesaplardan taciz, ısrarlı takip ve dijital şiddet devam ediyor ama fiziksel şiddet ile ilgili bile hiçbir şey yapmayanlar ısrarlı takip, dijital şiddet gibi suç türleriyle hiç ilgilenmeyip, onları çözmüyor. Bu açıdan da aslında genç kadınların hayatları sürekli bir panik halinde, sürekli dijital şiddete uğrayan, ısrarlı takibe maruz kalan bir hal alıyor.
Tehdit, hakaret, şantaj ne yazık ki sosyal medya ve dijital mecralarda çok yaygın, hele hele kız çocuklarına karşı. Kız çocukları bu durumu ailelerine açıklayamadıklarında, o kısır döngünün içerisinde, kendisine hakaret eden o erkeğin dediklerini yapmak zorunda kalabiliyor. Aslında bu anlattıklarımın hepsi 6284 sayılı yasadan yararlanılabilecek suçlar.
Bunları yaşayan bütün kız çocukları ve genç kadınlar kamu kuruluşlarına başvurduklarında 6284’ün en etkin ve en ivedi uygulanmış haliyle yasadan yararlanabilirler. Ama kanunları hem yasa yapıcılar hem de yasa uygulayıcılar etkin şekilde anlatma yönünde eylem göstermedikleri ve uygulamadığı için, fiziksel şiddetle ilgili bile bir şey yapmayanlar bu tarz şiddet türlerini hiç görmüyorlar ve 6284’ü devreye sokmuyorlar. Halbuki acilen devreye sokulmalı çünkü kanun bu suçları kapsıyor. Kendileri fiili olarak, sanki kapsamıyormuş gibi hareket ediyorlar ama kanun kapsıyor. O yüzden biz her yerde kadınlara şöyle anlatıyoruz: Herhangi bir şiddet türüne maruz kaldığınızda “6284 var, beni korumak zorundasınız, bu yasayı uygulamak zorundasınız” diye kamu kuruluşlarının karşısına çıkın.
AKP hükümetinin yürüttüğü aile temelli politikalar aslında Z kuşağının hayat tarzına çok da hitap eden bir olguya hitap etmiyor. Bu kopukluğu ne şekillerde gözlemliyorsunuz?
AKP hükümeti kendi bakış açısına göre tek tip bir aile yapısında yatıyor. Kadınların, erkeklerin hane ve aile içerisinde toplumsal cinsiyet rollerine bağlı yaşadıkları, en az üç çocuğun olduğu; çocukların hayat tarzı ve yetiştirilmesinin bir dinin tek yorumuna ve aile ilişkileri içerisindeki toplumsal rollere uygun olduğu, çocukların bu kodlara göre büyütüldükleri bir aile yapısı. AKP hükümeti toplumdaki bütün koşulları da buna göre oluşturmaya çalışıp, bizim kuşağımız olan genç kuşağa da bu aile yapısı dayatmaya devam ediyor. Ama hem topluma yönelik gözlemlerimiz, araştırmalarımız sonucunda hem de kendi üyelerimizle olan diyaloğumuzda görüyoruz ki, AKP’nin bu aile ilişkisi ya da anlatımı, genç kuşağın yaşam stiline ya da dünyayı yorumlama ve yaşama biçimine uygun değil.
Genç kuşak olarak bizler daha modern bir yaşamın yolcularıyız, daha özgür ve eşit bir dünya tahayyül ediyoruz. Bu açıdan AKP’nin anlattığı ve yorumladığı o aile ilişkileri içerisine dahil olmayacağımızı anlatıyoruz. Biz başka bir rüzgarın, daha modern bir yaşamın peşindeyken AKP daha tek tip aile ilişkilerinin peşinde. Bu da aslında bizce AKP’nin, kendi yaratmak istediği aile stilini, genç kuşak stilini ve toplum stilini yaratamadığını, 22 yıllık iktidarları boyunca yürüttükleri bu aile ve toplum sisteminde başarısız olduklarını gösteriyor.
Hükümetin, büyük kitlesel tepkiler oluşturan konularda bile ne kadar tepkisiz kalabildiğini gerek İstanbul Sözleşmesi’nden çekilindiğinde, gerekse sokak hayvanları yasasının kabulü ile gözlemledik. Sizce kadın hareketinin, hükümetin tavrını değiştirebilecek ne gibi bir hamle yapması mümkün olur? Hiç umutsuzluğa kapıldığınız oluyor mu?
Ben hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadım, hatta tanıdığınız en umutlu insanlardan biri olabilirim. Çünkü ben bu topluma güveniyorum, bu ülkenin kadınlarına, genç feministlerine güveniyorum. Baktığınız zaman, biz her zaman değişime öncülük ettik. Ülkemizde yaşanan güzel gelişmeler de oldu, örneğin bazı davalardan olumlu sonuç aldığımız oldu. AKP hükümeti bazı konularda kamuoyunu yokladığında başarısız oldu. Mesela 6284 ile ilgili çalışma yürütüyorlardı ve bu yasaya da saldırma planları vardı. Bizim ülkemizin kadınlarını şiddetten koruyacak yasa 6284 ve bu çalışmalarında başarılı olamadılar. Veya Medeni Kanun’a saldırmak istediler, bunu başaramadılar ve geri çektiler. Kadınların soyadıyla ilgili yasa değişikliğinde de aynı şey oldu. Anayasaya onların tek tip aile tarzını diretecek bir yasa eklemek istediler, başarılı olamadılar.
Bunlar aslında kadın hareketinin gösterdiği tepkinin sonucunda yaşanan başarısızlıklar. Yani olumlu kazanımlarımız da oluyor, onların hamlelerini daha fazla geri püskürtmeye, kendi çözüm önerilerimizi daha fazla topluma anlatmaya ve toplumun bizim çözüm önerilerimizi sahiplenmesine, daha fazla kadının mücadelenin saflarında buluşmasına ihtiyacımız var elbette. Kaldı ki şu an ülkemizdeki siyasi iktidarın en güçsüz olduğu, en fazla güç kaybettiği, iktidarda oldukları süre içinde en çok geriledikleri dönemdeyiz. O yüzden önümüzün çok açık olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de kız çocuğu ve kadın olmanın kişiyi, ne kadar korkunç durumlara düşürdüğünü gösteren olaylara Semih Çelik vakasıyla ve Narin Güran’ın cinayetiyle geçtiğimiz bir-iki ayda tanıklık ettik. Türkiye’deki genç kadınlara, umutsuzluğa kapılmamaları için tavsiyeniz nedir?
Maalesef Türkiye'de son bir buçuk ayda, ülkemizdeki erkek egemenliğinin ve hükümetin politikalarının sonucunda neler yaşandığını gördük. İlk önce günlerce Narin’i aradık, sonra Narin’in maalesef ki öldürüldüğü haberi geldi. Öldürülmesinde ailesinin ne kadar büyük rolü olduğunu ve aile ilişkilerinin, aslında iktidarın anlattığı gibi çok da kutsal olmadığını gördük. Ortaya kız çocuklarına ve genç kadınlara zehir gibi, cehennem gibi bir hayat yaşatma ihtimali çok yüksek bir aile ilişkisi çıktı.
Öte yandan, İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil kardeşlerimiz aynı gün içerisinde Semih Çelik tarafından öldürüldüler. İkbal’in öldürülmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin gördüğü en vahşi kadın cinayetlerinden biri.
Ama ben şunu söylemek isterim, İkbal aslında hayatta kalabilirdi. Çünkü İkbal aynı fail tarafından, Semih Çelik tarafından, daha önce de sistematik bir biçimde, ısrarlı takibe uğradığını söylemiş, hatta bunun üzerine kendisi ve ailesi kolluk kuvvetlerine başvurmuşlar. Semih Çelik’in ısrarlı takipte bulunduğuna dair ailenin beyanları var ama kolluk hiçbir şey yapmamış, İkbal’e koruma kararı çıkartmamışlar, uzaklaştırma emri çıkartmamışlar, failli İkbal’den uzaklaştırmak için gerekli mekanizmaları geliştirmemişler. Sonucunda, İkbal vahşice öldürüldü ve bu tam da bizim dikkat çekmeye çalıştığımız nokta: Israrlı takip yaşayanlar 6284’ten faydalanabilirler. İkbal korunabilecekken, kolluk kuvvetleri görevini yerine getirmediği için hayatta değil maalesef ki.
AKP hükümetinin kadınları yaşatmayı tercih etmediğini, kadınları korumayı tercih etmediğini görüyoruz, bu bir tercih meselesi. Eğer tercih etselerdi, bizim anlattığımız çözüm önerilerini hayata geçirselerdi, İkbal de, Ayşenur da, Narin de bugün hayatta olacaklardı.
Daha birkaç gün önce, Şirin isimli altı yaşında küçücük bir kız çocuğu İstanbul’un göbeğinde bir yerde, Feriköy Mezarlığı’nda boğularak öldürüldü ve oraya gömüldü. Bu da yine AKP hükümetinin çocukları korumadığını, aile odaklı politikalar yürütürken çocukları görmediğini, çocukların toplum içinde nasıl hayatlar yaşadıklarını görmediğini gösteriyor. Çocuk yapın diyor ama hayata gelen çocukların nasıl hayatlar yaşadığını takip etmiyor, onlara eşit şartlar sunmuyor. Bizim aslında anlattığımız konuların da ne kadar hayati olduğunun tekrar tekrar gün yüzüne çıktığı bir durumdayız.
Ama ben genç kadınlara asla umutsuzluğa kapılmamalarını söylemek isterim. İkbal ve Ayşenur’un ardından Genç Feministler olarak mücadelemizi büyüttük, meydanlarda buluştuk. Kadınlar için biz varız, çocuklar için biz varız. Bu olayın ardından binlerce yeni arkadaşımız bize katıldı, ben de “gelin, birlikte mücadele edelim” demek isterim.
Turkey recap, Türkiye gündeminden haberler sunarken aynı zamanda Türkiye'de haber yayıncılığını ve gazetecileri desteklemek ve hep birlikte üretmek amaçlarıyla kurulmuş bağımsız bir haber kaynağıdır.
Editoryal ekibimiz tarafından kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Turkey recap Türkçe ve İngilizce dillerinde yayın yapar, derinlemesine analizler ve ülke gündemini özetleyen bültenler üretir.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Damla Uğantaş, Türkçe editörü @damlaugantas
Emily Johnson, İngilizce editörü @emilyjohnson
Azra Ceylan, Ekonomi muhabiri @azraceylani