
İSTANBUL — Ekokırım, çevresel felaket, ölü bölge… Uzmanlar doğru kavram üzerine tartışabilir fakat uyarılarında ortaklaşıyor: Marmara Denizi vahim bir durumda.
2021 yazında yaşanan salgının ardından bugün, kış ortasında emsalsiz bir artışla Türkiye’nin iç denizine dönen müsilaj, bölgedeki sucul yaşamı tükenişe sürüklüyor. Ege Denizi’ne doğru hızla yayılan, deniz salyası olarak da bilinen, müsilajın Yunanistan sularına dek ulaşmış olması muhtemel.
"Yalnızca 45 gün gibi kısa bir sürede tüm Marmara'ya yayıldı" sözlerini Turkey recap’e aktaran Bandırma 17 Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı ekledi: "Şu anda her yerde. Marmara Denizi’ne dalarsanız ve hatta yalnızca başınızı sokarsanız ilk 30 metre boyunca müsilajı görebilirsiniz."
Turkey recap’in edindiği görüntüler, oksijeni emen; deniz çayırlarını, mercanları ve pinaları öldüren; bu kalın beyazımsı tabakaların hem Marmara hem de Ege denizlerinin tabanını kapladığını gösteriyor.
Çevre kirliliğinden kaynaklı aşırı plankton büyümesinin sonuçlarından biri olan bu istilacı bulutlar aynı zamanda suyun içinde yayılarak balıkçı ağlarını tıkıyor ve bölgenin deniz ürünleri sektörünü dar boğaza sürüklüyor.
"Bu tam teşeküllü bir çevre felaketi" diyen Sarı, 2021'deki salgının tekrarlanabileceğini ve belki daha da kötüye gidebileceğini öngörüyor.
Uzmanlar ve balıkçılar, soğuk kış aylarında yeniden karşılaşılan deniz salyasının, bahar ve yaz dönemindeki sıcaklık artışlarıyla Marmara Denizi'ndeki yaşamı kitlesel olarak yok edecek boyuta gelmesinden endişeleniyor. İstilanın temel nedenleri kapsamlı bir şekilde ele alınmadığı sürece bu sonucun kaçınılmaz olduğu belirtiliyor.
2021’e yeniden bakış
Dünyanın en küçük denizi olan Marmara aynı zamanda Türkiye'nin en kalabalık ve sanayileşmiş kıyı şeridine ev sahipliği yapıyor.
2021 yılında yaşanan müsilaj salgını, 12.000 hektardan fazla alanı kapladı; zaman zaman su yüzeyinde inanılması güç manzaralar oluşturdu ve Marmara Denizi'ndeki canlıların beşte birini yok etti.
Sünger ve pina toplulukları ağır bir şekilde etkilenirken, balık ve mercan nüfusu dörtte bir oranında azaldı. Bunun yanında deniz tabanındaki oksijenin tükenmesi köpekbalıklarını ve vatozları yüzeye çıkmaya zorladı, bu da onları balıkçı ağlarına karşı daha savunmasız hale getirdi.
Yaşanan felaketin, arıtılmamış atık suların denize boşaltılması gibi, nedenlerini ortadan kaldırmak için Çevre Bakanlığı ve Marmara Belediyeler Birliği kapsamlı bir eylem planı başlattı.
Atık su yönetiminin iyileştirilmesine dair yatırımlar bir öncelik haline geldi. Buna karşın her geçen gün milyonlarca metreküp arıtılmamış atık su, müsilajı beslemeye devam ediyor, çabalar yetersiz kalıyor.
"Bu su kütlesi artık eskiden bildiğimiz Marmara Denizi değil" sözlerini Turkey recap'e aktaran Marmara Çevresel İzleme (MAREM) projesi başkanı hidrolog Levent Artüz ekledi: "Denizden ziyade bir atık çukuru olarak tanımlamak daha doğru olur."
Aynı zamanda, daha soğuk yüzey sıcaklıkları ile daha sıcak su altı sıcaklıklarının birleşimi, müsilajın halkın gözünden uzak, derinlerde sessizce gelişmesine olanak sağladı, dedi yıllardır müsilaj krizini belgeleyen sualtı fotoğrafçısı Tahsin Ceylan.
"Yüzeyde görünmediği zaman insanlık duyarlılık göstermiyor. İnsanlar dipte yaşanan trajediye ilgi göstermiyor" ifadelerini Turkey recap'e anlattı.
Ceylan, son dalışlarında, dünyanın oksijen üretimi için hayati öneme sahip -deniz yosunları, algler ve deniz çayırları gibi- deniz bitkilerini müsilaj tabakalarının altında ölürken görüntüledi.
Ayrıca solungaçları balçıkla dolmuş balık cesetlerine ve -nesli tükenmekte olan Eunicella cavolinin de içinde olduğu- mercan topluluklarının açlıktan öldüğüne şahit oldu.
"Müsilaj -normal şartlarda akıntıların taşıdığı zooplanktonlarla beslenen- mercan poliplerini kaplayarak onların yiyecek toplamalarını zorlaştırdı" diyen Ceylan ekledi: "Birçoğu muhtemelen ölecek."
Video: Selim Konya(dalgıç). Aktaran: Nuri Yılmaz. Şubat 2025, Gökçeada.
Tıkanmış ağlar
Turkey recap'in konuştuğu çok sayıda balıkçı kooperatifi, deniz sümüğünün yeniden canlanmasının Marmara Denizi ve çevresindeki balıkçılık faaliyetlerini altüst ettiğini vurguladı.
"Suyun altında her yere yayıldığı için şimdiden etkisini göstermeye başladı" ifadelerini Turkey recap’e aktaran Bursa Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği’nden Barış Uysal sümüğün aylar içinde daha da kötüleştiğini, oksijeni kestiğini ve balıkları göçe zorladığını belirtti.
"Özellikle balıkçılar, su ürünleri ve midye yetiştiricileri için ciddi bir sorun haline geldi" diye ekledi.
Su yüzeyinin 90 metre altına dek inebilen bu kalın tabakaların, Çanakkale Boğazı'ndan Yunanistan sınırı yakınlarındaki Enez'e kadar geniş bir alana yayıldığını ise Çanakkale Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği Başkanı Nuri Yılmaz Turkey recap'e aktardı. Yılmaz’a göre, deniz salyasının Yunan adaları Semadirek ve Limni kıyılarına ulaşmış olması olası.
"Yılın bu zamanı genellikle sübya ve diğer türlerin balıkçılığı yapılır. Çeşitli dip ağları kullanılıyor, ancak müsilaj bunları tıkıyor" diyen Yılmaz ekledi: "100 kilogramı hedeflerken, sadece birkaç kilogram sübya ile dönebilirsiniz."
Ağları dolduran ve yemleri engelleyen salya, balıkçılığı neredeyse imkansız hale getiriyor. Gökçeada yakınlarında toplanan tıkanmış ağlar Yılmaz’ın paylaştığı son görüntülerde görülüyor.
"Ağ suda ne kadar uzun süre kalırsa, üzerinde o kadar fazla müsilaj birikiyor" diyen Yılmaz ekledi: "Duvar gibi bir bariyere dönüşüyor ve onu çektiğinizde temizlemek çok zaman alıyor. Sonunda ağ atma zahmetine bile girmiyorsunuz."
Müsilajın özellikle küçük ölçekli balıkçılara zarar verdiğini -büyük gemiler daha fazla balığın bulunduğu sulara geçebilirken, küçük teknelerin bunu yapamadığını- Sarı ve Yılmaz aktardı.
Yine de akıntıların ve poyraz olarak da bilinen kuvvetli kuzey rüzgârlarının yakında müsilajı temizleyeceğini uman Yılmaz’a göre kış salgınının sürmesi balıkçılar arasında endişe yaratacak.
Kritik eşik
Artan deniz sıcaklıkları ve Türkiye nüfusunun yaklaşık üçte birine ev sahipliği yapan bölgedeki yetersiz atık su yönetimi gibi insan kaynaklı nedenler, yıllar içinde sudaki azot ve fosfor seviyelerini arttırdı.
Sarı’ya göre bu durum daha az tuzlu Karadeniz ve daha tuzlu Akdeniz ile bağlantıları dar bir durgun iç deniz olan Marmara’nın ekolojik dengesini ciddi şekilde bozdu. Böylece alg ve fitoplanktonların aşırı büyümesi için mükemmel bir üreme alanı yarattı.
Mikroskobik bitki benzeri organizmaları tarif ederken Sarı, "Normalde birim hacimde fotoplankton nüfusu onlarca olmalı fakat bu koşullar altında bu sayı milyonlara çıkıyor." dedi.
Türkiye’de ilk kez 2007 yılında gözlemlenen müsilajın ağ benzeri yapısını oluşturan şekerleri bu planktonlar salgılıyor. Aynı zamanda, bu organizmalar ayrıştığında, sudaki oksijen seviyeleri azalıyor - buna ötrofikasyon deniyor. Bu durum deniz yaşamını tehdit ederek ekosistemin çökmesine ve su kütlesinin çok az canlının yaşayabildiği ya da hiç yaşayamadığı bir 'ölü bölge'ye dönüşmesine yol açabilir.
Uzmanlar, Marmara Denizi'nin bazı derinliklerinde, çözünmüş oksijen (ÇO) miktarlarının kritik seviyelerin altına düştüğü, denizdeki canlıların daha yüksek oksijen seviyelerine ulaşmak için yüzeye çıkmaya zorlandığı ve ölü bölge eşiğinin çoktan aşıldığı konusunda uyardı.
"Kümülatif kirliliğin katlanarak artması nedeniyle, çözünmüş oksijen seviyeleri yıllar önce yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli olan kritik 5 mg/L eşiğinin altına düşmüştü" diyen Artüz, bu ‘ekolojik soykırımın’ başlıca nedenlerinden biri olarak yaklaşık 35 yıldır kullanılagelen derin deniz atık su deşarjlarına işaret etti.

Arıtılmamış atık su
1989 yılında, atıkların denizin derinliklerine bırakılmasını ve akıntılar yoluyla Karadeniz’e ulaşmasını öngören derin deniz deşarjı sistemi kullanılmaya başlandı. Ancak, bu atıklar düşünülenin aksine genellikle Marmara Denizi'nde birikti.
Üstelik 2020 yılında, yüksek kirlilikteki Ergene Nehri’nin Ege yönündeki olağan güzergahını değiştirerek Marmara Denizi’ne boşalmasını planlayan bir derin deniz deşarj tesisi Tekirdağ'da kuruldu.
Bugün Tekirdağ’ın sanayi bölgesinin neredeyse yarısının kullandığı bu tesisten, günde 300.000 metreküpe yakın arıtılmış atık su toplu olarak denize boşaltılıyor. Ancak, derin deniz deşarj tesisinin sudaki kirliliği gerçekten azaltıp azaltmadığı konusu belirsizliğini koruyor.
"Yetkililer atık suyu kimyasal kirleticilerden arıtıp tarımda kullanılması için nehre geri vermek yerine atıkları 50 km boyunca yeraltına taşımayı ve Tekirdağ açıklarında 47,5 m derine boşaltmayı tercih etti" diyen Artüz, Marmara Denizi'ne atık boşaltılmasının derhal durdurulması gerektiğini vurguladı.
"Eğer bir yangın varsa, yapacağınız ilk şey onu söndürmektir - diğer her şey onu takip eder. İhtiyacımız olan şey eylemdir, plan değil" sözleriyle 2021 Marmara Denizi Eylem Planı'na atıfta bulundu.
Plan yerel yönetimlerin 2025 yazına kadar, atık su arıtma tesislerini iyileştirmelerini ve filtrelenmemiş çıkışları azaltmalarını da kapsayan bir dizi yönerge içeriyor. Sonuç olarak, Marmara Denizi çevresinde onlarca yeni ileri biyolojik arıtma tesisi inşa ediliyor.
Aynı zamanda geçtiğimiz ay yeni tesisler kurmakta geciktikleri için bazı belediyelere para cezaları uygulandı ve bugüne kadar taahhüt edilen 169 tesisten sadece 42'si tamamlandı.
Yapılan ek denetimlerde İstanbul gibi büyük metropollerde arıtılmamış kanalizasyon sularının denize bırakıldığı tespit edildi. Yetkililer ayrıca Bursa, Tekirdağ ve Balıkesir'de de kirlilik ihlalleri tespit etti.
"Şu anda Marmara Denizi çevresinde yaşayan 25 milyon insanın evsel atıklarının yalnızca yüzde 51,7’si ileri biyolojik arıtmadan geçiyor" Sarı’nın aktardığı bu oran, 2021’e kıyasla yalnızca yüzde 0,7’lik bir gelişme sağlandığını gösteriyor.
"Endüstriyel atıklar için bu rakam daha da düşük - sadece yüzde 30'u arıtılıyor" diye ekledi.
Çevre Bakanlığı'nın 2024 raporu, İstanbul’un tek başına günde en az 4 milyon metreküp kentsel atık su deşarj ettiğine ve komşu belediyelerin de bu rakama yaklaşık 1,5 milyon metreküp eklediğine işaret ediyor.
"Marmara'nın kirlilik yükünü azaltmak için daha fazla çaba sarf etmeliler" diyen Sarı, bunun için devlet kurumları ve yerel belediyeler arasında işbirliği gerektiğinin altını çizdi.
"Denize akan atık kaynaklarını durdurmak, müsilajla savaşmanın tek yoludur" diye ekledi.
Salya sorununa çareler
İstilaları önlemek için atık su tesislerinin yanı sıra, başka bilimsel çözümler de geliştiriliyor. Müsilajın gaza dönüştürülmesi, suyun pinalarla temizlenmesi ve denizi besleyen derelerdeki azotun ve fosforun giderilmesi için yüzen bitki adalarının kullanılması bunlardan bazıları.
Yüzen bitki adası projesi üzerinde çalışan, Bursa Uludağ Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ayşegül Akpınar, Turkey recap'e verdiği demeçte, "Nehirler tarafından taşınan kirliliğin azaltılması, ötrofikasyonun iyileştirilmesi ve önlenmesi için kilit bir yaklaşımdır" dedi.
İstilacı olmayan türlerle inşa edilen bitki adaları, sudaki kirleticileri ve zararlı organizmaları emerek, onların toksik etkilerini azaltıyor.
Şubat 2025'te imzalanan projeyle oluşturulacak 1.000 adanın faydalı olacağını ancak tek başına yeterli olmayacağını belirten Akpınar, "Çalışmalarımız müsilaj sorununa yönelik önemli bir yaklaşımı temsil ediyor, ancak buna Marmara Denizi için diğer acil önlemlerin eşlik etmesi gerekiyor" dedi.
Çevre Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Marmara Belediyeler Birliği bu rapor için yapılan yorum taleplerine yanıt vermedi.
Çeviri Yasemen Cemre Gürbüz tarafından yapılmıştır.
Turkey recap, Türkiye gündeminden haberler sunarken aynı zamanda Türkiye'de haber yayıncılığını ve gazetecileri desteklemek ve hep birlikte üretmek amaçlarıyla kurulmuş bağımsız bir haber kaynağıdır.
Editoryal ekibimiz tarafından kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Turkey recap Türkçe ve İngilizce dillerinde yayın yapar, derinlemesine analizler ve ülke gündemini özetleyen bültenler üretir.
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Emily Johnson, İngilizce editörü @emilyjohnson
Azra Ceylan, Ekonomi muhabiri @azraceylani