Kızı bu yıl okul için Fransa’ya gidecek olan avukat Sennur Baybuğa, “Çocuğumun Türkiye’ye dönmesini asla istemiyorum” diyor.
“Eskiden kendimize gelişen ülke derdik ama artık diyemiyorum. İtibarımız düşük, kredi notumuz düşük… Eğitim, hukuk ve çevre konularında sorunlar yaşayan tam bir üçüncü dünya ülkesiyiz. Bu devlete ve ülkeye gereğinden fazla kurban verdim ben kişisel hayatımda, kızımın dönmesini istemiyorum.”
Türkiye’de Mayıs ayında gerçekleşen seçimlerde AKP’nin iktidarını sürdürmesiyle birlikte ülkedeki ekonomik problemlerin devam etmesi, sandıktan umduğu değişimi bulamayan bazılarını yaşayacak yeni bir ülke arayışına yönlendirdi.
Yurt dışında yaşamak ya da yurt dışına gitmenin yolları özellikle sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri haline gelirken, Google Trends’te de son 3 ayda en çok yanıtı aranan sorulardan biri “Yurt dışına nasıl gidebilirim?” oldu.
Yaşadığı koşullardan memnun olmayarak Türkiye’den ayrılmak isteyenler arasında çok sayıda çocuklu kadın da var. Çocuklarını okul için yurt dışına göndermenin ya da ailecek ülkeden ayrılmanın planlarını yapan ya da bu ihtimali değerlendiren kadınlar, bu kararı almalarının arkasındaki ana sebeplerin ülkedeki siyasal ve ekonomik belirsizliğin yanı sıra demokratik değerlere olan bağlılığın azalması olduğunu söylüyor.
Göç, Türkiye’nin uzak olduğu bir kavram değil. Tarihi boyunca düzenli şekilde göç alan ve veren bir ülke olan Türkiye, son yıllara bakıldığında da özellikle 2013 yılındaki Gezi eylemleri ve 2016’daki darbe girişiminin ardından çok sayıda kişinin ülke dışına çıkmasına şahit olmuştu.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son göç verilerine göre, 2016-2020 yılları arasında 500 bine yakın Türk vatandaşı yurtdışına göç etti. Ülke dışına çıkanların sayısı her sene artmaya devam ederken, TÜİK’in yayınladığı son veri 2020 yılına ait olsa da geçen sürede bu eğilim değiştiğine işaret eden bir gelişme de yaşanmadı.
Turkey recap’e konuşan Yurtdışı Eğitim Danışmanları Derneği (YEDAB) Başkanı Osman Yılmaz, insanların “kısa süreli de olsa” bir şekilde yurt dışına gitmeye çalıştığını söylüyor. “Dil okulu bahanesiyle dahi olsa Avrupa’ya gitmek istiyorlar” diyen Yılmaz’a göre, Türkiye’de özel okulların ve özel üniversitelerin fiyatlarının çok yükselmesi insanları yurt dışına yönlendiren sebeplerden biri. Bir diğeri de ailelerin çocuklarını gönderdikleri ülkeden vatandaşlık ya da oturum almayı ummaları.
İstanbul’da yaşayan Baybuğa’nın kızının ülkeden ayrılmasını ve dönmemesini istemesinin arkasındaki en büyük sebepse ülkenin geleceğine dair hissettiği umutsuzluk.
Türkiye’de siyasal İslam’ın etkileşmeye başladığı yıllarda sıkça kullanılan “Türkiye İran olacak” sloganını hatırlatan Baybuğa, “Kemalist değilim. Ama o sloganlardan bugüne çok zaman geçti. O yıllarda gülüp geçtiğimiz bu korku sloganının hayata geçmekte olduğu fikrine kapılıyorum” yorumunu yapıyor:
“İçeriksiz eğitim, paralı eğitim, pıtrak gibi artan içi boş üniversiteler, okullara Müslüman din adamlarının atanması… Tüm bunlar beni ürkütüyor. Bu iktidar ve onun 'eğittiği' kadrolar, öğretmenler, hakimler ve hatta muhalefet de ürkütücü. Çocuğumun Türkiye’ye dönmesini asla istemiyorum, aidiyet duygumu kaybettim iyice…”
Ankara’da yaşayan 41 yaşındaki sivil toplum çalışanı ve sosyolog Belmaz Yıldıztaş’ın iki çocuğu var. “Türkiye’de yaşamak her zaman benim için endişe verici, çok uzun bir sürede öyle olacak gibi görünüyor” diye söze başlayan Yıldıztaş, Türkiye’nin tarih boyunca bazı grupları, toplulukları ya da halkları dezavantajlı, kırılgan konuma sürüklediğini ve can güvenliği tehdidini sıcak tuttuğu yorumunu yaparak, bu tehdidin doğrudan ona yönelik olmamasının yaşadığı kaygıyı azaltmadığını söylüyor.
Ekonomik krizin de yaşamlarını doğrudan etkilediğini ve çocukları için sağladığı standartların sürdürülebilirliğinin ancak “bazı fedakarlıklarla mümkün” olduğunu söyleyen Yıldıztaş, “Uzun yıllardır sivil alanda çalışan biri olarak ilk kez ailemi fakir gibi hissediyorum” diyor.
Çocuklarıyla yurt dışında yaşamayı çok istediğini ifade eden Yıldıztaş’a göre “Türkiye içinde yaşamayı seçeceği bir ülke” olmazdı ancak yine de bir şeyleri değiştirebileceğine inanıyordu. Şimdiyse çocuklarının da olmasıyla birlikte artık kendilerini önceliklendirmenin daha önemli olduğunu düşüyor.
Ülkedeki ekonomik krizin en büyük kaygı sebeplerinden biri olduğunu düşünen bir diğer isim de İstanbul’da yaşayan gazeteci Barış Altıntaş. “Tek çocuğum olmasına rağmen finansal olarak asla rahat hissedemiyorum” ifadesini kullanan Altıntaş, “Bugünkü krize ek olarak gittikçe artan özel okullaşma eğilimi yani eğitimle ilgili masraflar büyük endişe oluşturuyor. Bunun ötesinde sağlık hizmetlerine erişimde, lise sonrası zaten dünyadan koparılmış akademik eğitime erişimde ödediğimiz vergilerin asla bize ve çocuklarımıza dönmediği bir gerçeklikle karşı karşıyayız” diye ekliyor.
Türkiye'de yaşamak istediğini ancak bir taraftan da çocuğuna AB 'de oturum imkanı sağlayabilmeyi umduğunu söyleyen Altıntaş’ı endişelendiren, geleceğe dair korku duymasına sebep olan bir diğer sebep de ülkedeki artan kutuplaşma. 2016’daki darbe girişiminden bu yana Türkiye’de kutuplaşmanın arttığına dikkat çeken Altıntaş, “Kötülüğün normalleştiği bir süreç yaşadık” diyor.
“Son seçimlerden sonra bunun ileriye dönük olarak iyice kemikleşmiş bir hale geldiği endişesi elbette var. Türkiye önceden de cennet değildi ama son 10 senede yaşananlardan sonra herkesin kendini evinde hissettiği, çatışmasız, ilerici bir toplumda yaşama hayalinden geri dönülmez bir biçimde uzaklaştığımız hissiyatı elbette bende de oluştu.”
6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde ağır yıkım yaşayan kentlerden Adıyaman’da yaşayan 59 yaşındaki mali müşavir Selvinaz Karaboğa’nın dört çocuğu ve bir de torunu var. Mevcut durumu 12 Eylül darbesi, 2001 ekonomik krizi gibi tarihi olaylarla karşılaştıran Karaboğa, durumu “Çocuğu olan bir anne olarak bütün umudumu yitirmiş olmama rağmen çocuklarımın bunu hissetmemesi için sahte mutluluk dağıtıyorum” diyerek özetliyor: “Gelecekten umutları da tükenirse ayakta kalamazlar.”
Şanlıurfa’da yaşayan iki çocuk annesi 39 yaşındaki avukat Fazilet Taştan’a göre ise ebeveynler ne kadar çabalasa da çocukların etraflarında yaşananlardan etkilenmemesini sağlamak mümkün değil. “Çocuklar fark etmiyor desek de her şeyin farkındalarmış,” sözleriyle 28 Mayıs gecesi yaşadıklarını hatırlayan Taştan, “Üzüntümüzü fark edip bugün değişmezse bir dahaki sefere değişecek diye bizlere sarıldılar” diyor.
“Eğer ki ülkede demokratik bir yaşam mümkün olmazsa çocukları eğitim için yurt dışına gönderme planım var. Eğitime, sağlık hakkına ulaşmak o kadar zorlaştı ki… Çocukların geleceği için endişeliyim.”
Bültenimizi okuduğunuz için teşekkür ederiz! Henüz abone olmadıysanız ücretsiz olarak abone olabilirsiniz.
Destek olmak için aşağıdaki linke tıklayın.
Önerilerinizi ve eleştirilerinizi bize iletin: info@turkeyrecap.com
Nida Kara, Serbest gazeteci @Kara__Nida
Erman Çete, Gazeteci @ermancete