Vakalar hızla artıyor: "HIV+ kişilerin yalnızca yarısı tanı alabiliyor"
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Hayat Kumbasar Karaosmanoğlu: HIV+ bir kişi tedaviden yanıt alıyorsa, korunmasız da olsa cinsel temasla HIV’i bulaştırmaz
1980’li yıllardan bugüne dünya çok değişti; AIDS de öyle! Ortaya çıktığı dönemde kaçınılmaz bir ölüm cezası olarak görülen hastalık bugün, taşıyıcıların sağlıklı kişilerle benzer yaşam beklentisine sahip olduğu, tedavi ile gündelik hayatlarına rahatlıkla devam edebilecekleri kronik bir hastalık olarak tanımlanıyor.
Tüm dünyada tıbbi gelişmelerin ve farkındalığın artmasının bir sonucu olarak HIV+ tanısı alan kişilerin sayısı azalıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, 2010 yılında dünya çapında 2.100.000 kişi HIV+ tanısı alırken bu sayı 2022’de 1.300.000’e geriledi. Ancak Türkiye bu olumlu gidişata tam bir tezat oluşturuyor.
Son 10 yılda vaka sayısının hızla arttığı Türkiye’de 2023’te 6329 kişi HIV+ tanısı aldı. Uzmanlar, artış eğiliminin 2024 yılında da devam ettiğini vurguluyor.
1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla konuştuğumuz, HIV Enfeksiyonu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Hayat Kumbasar Karaosmanoğlu, Türkiye’deki vaka artışını tanı amaçlı testlerin yaygınlaşması ile kısmen açıklanabileceği ancak bunun yeterli olmadığı belirterek, bu konuda yapılmış bir araştırma olmadığını vurguluyor.
HIV enfeksiyonu konusunda toplumsal farkındalığın hala çok düşük olduğunu vurgulayan Karaosmanoğlu, “Tanı alan HIV+ kişilerin yüzde 90’ından fazlası tedavi alabiliyor ama maalesef HIV+ kişilerin yalnızca yarısı tanı alabiliyor” diyor.
Toplumsal damgalanmaların aksine HIV+ olan seks işçisi kadın sayısının fazla olmadığını ifade eden Karaosmanoğlu, “Kadın pozitif olgular genelde tek eşli kadınlar” ifadesini kullanıyor.
HIV konusunda farkındalığı artırmaya yönelik çalışmalar yürütülmesi gerektiğini vurgulayan Karaosmanoğlu, “Bütün bilimsel çalışmalar gösteriyor ki HIV+ olan bir kişi tedaviden yanıt alıyorsa, korunmasız da olsa cinsel temasla HIV’i bulaştırmaz diyebiliyoruz” şeklinde konuşuyor.
Hayat Kumbasar Karaosmanoğlu ile Türkiye’de HIV+ vakalarındaki artışı, tanı ve tedavi süreçlerini ve yapılması gerekenleri konuştuk:
HIV / AIDS vakaları tüm dünyada düşerken Türkiye’de artış eğiliminde bunu nasıl açıklamak gerek?
Bu yoruma açık bir soru ve net bir cevabı yok. Maalesef bilmiyoruz. Bu konuda yapılmış bir araştırma da yok. Ama genel olarak bu artışı hala farkındalığın ve bilincin az olmasıyla açıklayabiliyoruz.
Bunun dışında son yıllarda ülkemizde çok test de yapılmaya başlandı. Belki daha önce tanı alamadan kaybedilenler vardı bundan 10 yıl önce. Şimdi artık çok fazla HIV testi yapılıyor. Neredeyse sağlık kuruluşuna başvuran neredeyse herkese HIV testi yapılıyor. O yüzden çoğu kişi de erken dönemde tanı alıyor. Testlerin yaygınlaşmasıyla bir miktar açıklanabilir ama tek başına açıklaması mümkün değil. Hakikaten bir artış var.
Dünya genelinde HIV pozitif kişilerin büyük bölümünü kadınlar oluştururken Türkiye’de vakaların yüzde 80’ini erkekler oluşturuyor. Bu farklılığı nasıl açıklıyorsunuz?
Bu aslında sadece Türkiye’de böyle değil. Batı’da da erkekler ağırlıkta. Dünya genelinde HIV dağılımını en çok etkileyen, en fazla HIV+ kişinin yaşadığı bölge Afrika bölgesi.
Kadınların da en yoğun olduğu bölge Afrika. Bu durum Afrika bölgesinde kadınların daha fazla cinsel şiddete maruz kalması, mecburen daha fazla çok partnerle olmak durumunda olmasıyla açıklanıyor. Bizim ülkemiz ve benzer ülkelerde salgının başından itibaren hep erkekler oran olarak çok daha fazlaydı kadınlara göre. Bizde kadınlarda meslek gruplarına bakıldığında seks çalışanlarının pek fazla olmadığını görüyoruz. Kadın pozitif olgular da genelde tek eşli kadınlar aslında.
Türkiye’de kadınlar genelde virüsü eşlerinden kapıyorlar yani?
(Vakalarda) erkekler yoğunlukta olduğu için evet öyle söyleyebiliriz.
Sağlık Bakanlığı verilerinde HIV+ tanısı alan kişilerin yarısından fazlasının bulaş kaynağının bilinmediği ifade ediliyor. Bunu nasıl açıklarız; bir takip mekanizması mı yok yoksa insanlar toplumsal kaygılar gibi nedenlerle bilgi mi paylaşmıyor?
Tamamen toplumsal kaygılarla ilgili. Bu eskiden daha da fazlaydı. Aslında şu anda daha çok sorgulayabiliyoruz ve kişiler daha fazla paylaşıyorlar. Eskiden bu oran çok daha yüksekti. Sonuçta bu bir özel yaşam bilgisi. Hekimler bunu sorgulasa dahi paylaşmayan çok fazla hasta oluyor, bu bilgiyi kişiden zorla alamazsınız. Sonuçta tıbbi bir veri değil, kanına bakarak anlayabileceğiniz bir şey değil. Kişilerin rahat hissettikleri, damgalanmadıklarını düşündükleri rahat ortamlarda bunu paylaşmaları mümkün olabiliyor ama onun dışında etiketlenebileceklerini düşündükleri için genellikle paylaşmaktan kaçınıyorlar.
HIV+ tanısı almış bir kişinin ilk olarak bilmesi gereken şey ne?
İlk olarak bunun tedavi edilebilir, yönetilebilir kronik bir hastalık olduğu. Eğer tedavi alırsa kendisinin iyileşmesi yanında aynı zamanda tedaviyi sürdürdüğünde bulaştırıcılığının da azalacağını bilmeleri. Eğer tedavi alırsa genel popülasyon kadar uzun süreli yaşama sahip olabileceği ve tedavi aldığı sürece diğer kişilere de bunu bulaştırmayacağı bilgisini vermek çok önemli.
Türkiye, HIV+/AIDS tanı ve tedavisinde ne noktada?
Bu anlamda Türkiye’de yapılmış iki tane çalışma var; biri İstanbul verisi, diğeri Türkiye verisi. Bu çalışmalarda tanı alma oranı yüzde 50-70’lerde maalesef. Batı ülkelerine göre çok düşük bu oran. Her ne kadar test sayılarımız artmış olsa bile, tanı oranı yüzde 90’ın üzerinde olması gerekirken en fazla yüzde 70’lerde kalıyor. Ama tedavide çok iyi bir yerdeyiz. Çünkü tedavilerimizin geri ödemesi var. Neyse ki herhangi bir kısıtlama da yok.
Yani kişiler tanı alırsa tedaviye ulaşmalarında bir problem yok. Pahalı tedaviler bunlar, ama geri ödemesi var. Tedaviye ulaşma sorunu yaşamıyoruz. Tedavide çok iyi bir yerdeyiz ama tanı koyma noktasında gerideyiz.
Tanı oranı ne demek?
Tanı alma oranı şu; gerçekte pozitif olan kişilerin ne kadarı tanı alıyor? Bunu tam bilmek mümkün değil ama bahsettiğim modelleme çalışmaları tanı alma oranını yüzde 50-70 gösteriyor. Oysaki tanı alma oranını yüzde 90-95’in üstüne çıkarmalıyız. Dünyada böyle bir hedef var: Pozitif olan kişilerin yüzde 95’ine tanı konulur ve yüzde 95’i de tedavi edilirse bunlardan da yüzde 95’i tedaviyi sürdürürse AIDS salgınını sonlandırabiliriz. Dünyada bunun için stratejiler geliştiriliyor. Tedavide çok iyiyiz. Tanı alan HIV+ kişilerin yüzde 90’ından fazlası tedavi alabiliyor ama maalesef HIV+ kişilerin yalnızca yarısı tanı alabiliyor.
Koruyucu tedaviler anlamında benzer bir durum mu söz konusu?
Koyuncu tedaviyi ikiye ayırmalıyız. Bir temas öncesi koruyucu tedavi ve temas sonrası koruyucu tedavi. Profilaksi diyoruz bunlara.
Temas sonrası profilaksisiyle ilgili bir sorun yok. Bu ne demek; kişinin eğer riskli bir teması olmuşsa bir sağlık kuruluşuna, enfeksiyon uzmanına ulaştığında ilk 48-72 saat içinde koruyucu tedaviye ulaşabiliyor. Bu tedaviyi bir ay süreyle koyucu olarak alabiliyor.
Bir de temas öncesi profilaksisi diye bir olgu var. Bu da riskli teması olabilecek kişiler öncesinde kendilerini korumak için düzenli bir ilaç tedavisi alıyorlar. Çok partnerli olan veya partneri pozitif olan kişilerin kullandığı bir profilaksi. Bunu kişiler kendi paralarıyla alabiliyorlar ancak temas öncesi profilaksisinin geri ödemesi yok.
Siz sağlık çalışanlarına da eğitimler veriyorsunuz. HIV+ kişilerin sağlık kuruluşlarına başvurduklarına karşı karşıya kaldıkları en yaygın önyargılar ve hak ihlalleri neler?
Şimdi biraz daha iyi durumdayız. Yani bundan 10, 15 yıl öncesine baktığımızda artık sağlık çalışanlarının çoğu, biraz daha bilgi sahibi ve daha fazla farkındalar. Ama geçmişten söz edecek olursak, kan almaktan çekinen hemşirelerden, hastanın çöpünü almaktan çekinen hasta bakıcılara, opere etmekten çekinen ve operasyondan vazgeçen cerrahlardan, muayene etmekten çekinen hekimlere kadar çok fazla damgalamaya maruz kalıyorlardı. Bugün biraz daha iyi bir yerdeyiz ama yine de HIV+’lerin baş etmekte en güçlük çektikleri sorun damgalama ve bunu da en çok sağlık kuruluşlarında yaşıyorlar.
Size başvuran hastalar açısından bir farklılık gözlemliyor musunuz? Farkındalık düzeyi, maruz kalınan toplumsal baskı ve damgalanma açısından...
Türkiye verilerinde de öyle, genç popülasyonda artış var. Genç popülasyon biraz daha bilinçli ve bilgi sahibi, bir de erken tanı alan olgularımız da artmaya başladı. Onlar da genellikle hastalık hakkında önceden bilgilenip test yaptıran kişiler oluyor. Bu noktada erken dönemde tanı alan ve genç popülasyon olması işimizi biraz daha kolaylaştırıyor diyebilirim.
Gelinen noktada vakalarda yaşanan bu artışı azaltmak için devletin üzerine ne gibi sorumluluklar düşüyor?
En önemlisi hala tüm toplumun bilinçlendirilmesi, eğitilmesi, farkındalık çalışmalarının yürütülmesi. Toplumda tek bir grubun değil de toplumun tüm kesimlerini etkileyebilecek bir hastalık olduğunu kabul ederek, tüm toplumu bu konuda bilinçlendirme çabalarının olması. HIV enfeksiyonu herkesin hastalığı olabilir. Bu nedenle tüm toplumun eğitilmesi, cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili bilinçlendirilmesi, farkındalık oluşturulması en önemli strateji. Gençlerde de (vakaların) arttığını düşünürsek çok daha erken yaşlarda bu eğitimlerin başlaması gerekir diye düşünüyorum.
HIV+/AIDS konusunda sıklıkla “B=B” olgusundan söz ediliyor. “B=B” ne demek?
Toplumun bu konuda bilmesi gereken en önemli söylem “B=B” dir. Bu bilimsel bir söylem, son yıllarda bütün uluslararası kılavuzlar “B=B”ye vurgu yapıyor. Bütün bilimsel çalışmalar gösteriyor ki HIV+ olan bir kişi tedavi alıyorsa, -tedaviye yanıt almasından kastımız kişilerin viral yükünün belirlenemiyor olması- o kişi korunmasız da olsa cinsel temasla HIV’i bulaştırmaz diyebiliyoruz. Altı aydan uzun süredir tedaviye yanıtlı olan kişiler HIV’i korunmasız cinsel temasla bulaştırmıyorlar. “Belirlenemeyen=Bulaştırmayan” söylem bunu ifade ediyor.
Bunu bilmek hastaları rahatlatıyor çünkü kendilerini de çok damgalıyorlar. Suçluluk duygusu, yakınlarına bulaştırma endişesi taşıyorlar. Hastaların hastalığını kabullenme ve tedaviye uyum sağlamaları noktasında çok faydası olan bir söylem bu. Bir taraftan da toplumun damgalama ve ayrımcılık noktasındaki sıkıntılarını kırma açısından da çok önemli bir söylem. Topluma bunu yayabilirsek insanlar HIV+ kişilerden korkmayacaklar, kendilerine bulaşmasından endişe etmeyecekler ve kişiler de rahatlıkla gidip sağlık kuruluşlarında tedavilerini alabilecekler.
Anneden çocuğa geçmesi konusunda da geçerli bu. Ülkemizde tüm gebeleri tarıyoruz. Eğer gebeliğin ilk 6 ayında tedaviye başlarsa ve doğuma da tedaviye yanıt almış şekilde girerse anne, bebeğe bulaştırmıyor. Bulaştırma olasılığı yüzde 1’in altında.
Kişi tedavi almıyorsa, HIV korunmasız cinsel temasla, kan ürünleriyle ve gebelikte anneden bebeğe bulaşabilir. Ama kişi tedavi almıyorsa bile aynı tuvalete girmek, aynı kaşıktan yemek, temas etmek, sarılmak, öpüşmek, tokalaşmak gibi durumlarla yani birlikte yaşamakla bulaşmayacağını da belirtmek gerek. HIV kolay bulaşan bir virüs değil.
HIV İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü olarak adlandırılan ve HIV enfeksiyonuna yol açan virüstür. HIV çoğalmak ve vücuda yayılmak için CD4 hücrelerini kullanır. Zaman içerisinde bağışıklık sistemini oluşturan hücrelerin azalmasına ve bakteriyel ya da viral diğer hastalıklara karşı savunma mekanizmasının yok olmasına neden olur.
AIDS Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromu olarak adlandırılır ve HIV enfeksiyonunun ileri evresidir. Enfeksiyonun tedavi edilmemesi halinde, bağışıklığın enfeksiyon etkenlerine karşı etkisiz kaldığı dönemdir.
Turkey recap, Türkiye gündeminden haberler sunarken aynı zamanda Türkiye'de haber yayıncılığını ve gazetecileri desteklemek ve hep birlikte üretmek amaçlarıyla kurulmuş bağımsız bir haber kaynağıdır.
Editoryal ekibimiz tarafından kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Turkey recap Türkçe ve İngilizce dillerinde yayın yapar, derinlemesine analizler ve ülke gündemini özetleyen bültenler üretir.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Damla Uğantaş, Türkçe editörü @damlaugantas
Emily Johnson, İngilizce editörü @emilyjohnson
Azra Ceylan, Ekonomi muhabiri @azraceylani