Yanan ormanlarda üç yıl: Orman yangınlarının Türkiye’ye öğrettikleri ve öğretemedikleri
ANTALYA, MUĞLA – Türkiye, 2021 yazında son yılların en şiddetli orman yangınlarını tecrübe etti. Ülkenin güneybatısındaki Akdeniz kıyılarında uzanan 150.000 hektar büyüklüğündeki ormanlık alan günler boyunca alevlerle kavruldu, sekiz insan yaşamını yitirdi.
Turkey recap kış aylarında orman yangınlarından en çok etkilenen iki il olan Antalya ve Muğla’yı ziyaret ettiğinde yangının etkileri halen göze görünüyordu.
Uzaktan bakıldığında gür yeşilliğiyle öne çıkan Toroslarda yer yer beliren çıplak tepeler çürük et gibi siyah lekeler oluşturuyordu.
Yakından bakıldığında yanmış ağaç kütüklerinden filizlenen gümüş yeşil yapraklarıyla bitkilerin yeni bir yaşam kurduğunu görmek mümkünse de kömüre dönmüş ağaç gövdeleri geçmişteki yanlış adımları gözler önüne seriyor, afet hazırlığında hızla değişen iklim koşullarına uyum sağlanmazsa neler olacağını ortaya koyuyordu.
Akdeniz bölgesi genelinde artan sıcaklıklar ve değişen yağmur örüntüleri, orman yangını risklerini belirgin biçimde artırıyor. 2021 yangınları, alevleri hızlıca kontrol altına almak konusunda ekipman yetersizliği ve eleman eksikliği yaşayan Türkiye için uyarı niteliğindeydi.
Aradan geçen zamanda bazı yeni yangın önleme yöntemleri benimsenmiş, yangınla mücadele ekipleri daha hazırlıklı hale getirilmiş olsa da yerel halk ve uzmanlar, yaklaşan orman yangını mevsimi öncesinde hükümetin daha fazla önleyici tedbir alması gerektiğini düşünüyor.
Antalya’nın Manavgat ilçesinde bulunan Ahmetler köyünde hayvancılıkla geçinen 56 yaşındaki Seyit Gocakçı, 2021 yazı sorulduğunda yakınlara kadar gelen alevler karşısında köyünün nasıl da kendi haline bırakıldığını anlatıyor.
“Kimse yoktu o zaman yanımızda,” diyor Gocakçı, hükümeti ve ilgili kurumları kastederek. Onlar yerine yangına müdahale edecek araçlar için gereken yakıt parasını köylüler kendi aralarında toplamış ve söndürme çalışmalarını organize etmişler.
Köylülerin hızlı müdahalesi sonuç vermiş. Ahmetler zarar görmezken köy sakinleri, insanlar ve hayvanlar arasında can kaybı yaşanmamış. Ancak Gocakçı artık yaz mevsiminden ürktüğünü söylüyor.
“Hava artık aynı hava değil,” diyor iklim değişikliğini kastederek. “Yağmurlar değişti. Dünya pek iyi bir yere gitmiyor ama biz Ahmetliler ya da dünyalılar olarak bu tehlikenin farkında mıyız, pek bilemiyorum.”
Alınan dersler
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Dr. Doğanay Tolunay da yaz aylarıyla gelen yangın riski konusunda endişeli. Yine de 2021 ile karşılaştırıldığında bugün Türkiye’nin yangına daha hazır olduğunu düşünüyor.
Önceki yıllarda ne Çevre Bakanlığı İklim Değişikliği Müdürlüğünün ne de Orman Genel Müdürlüğünün envanterinde satın alınmış yangın söndürme uçağı ya da helikopter bulunuyordu. Yangınlarla mücadele için Türk Hava Kurumu uçakları ve helikopterleri kullanılıyor ya da özel şirketlerle kiralama anlaşmaları yapılıyordu.
2021 orman yangınları sırasında da 3 uçak dahil olmak üzere yaklaşık 40 hava aracı kullanılırken; Türkiye’nin alevler karşısındaki kısıtlı hava kapasitesi kamuoyunda eleştiri konusu oldu. Envanterdeki pek çok uçağın kullanıma uygun olmadığı ortaya çıkarken Türkiye yangınla mücadele çalışmalarını desteklemek üzere diğer ülkelerden hava araçları kiralamak zorunda kaldı.
Turkey recap’e konuşan Tolunay “O günden bugüne çok şey değişti,” diyor. “2021’deki o korkunç görüntüler halk arasında orman yangınları konusunda bir duyarlılık yarattı. Bu duyarlılık da yetkilileri konuyu daha büyük bir ciddiyetle ele almaya yönlendirdi.”
Şu anda bakanlık envanterinde orman yangınlarıyla mücadele için 100 civarında hava taşıtı bulunuyor. Aynı zamanda Orman Müdürlüğü, Türk Silahlı Kuvvetleri ve kolluk güçleriyle başlatılan işbirliği sayesinde daha fazla yedek helikoptere erişimi de güvence altına almış durumda.
Hava gücünün geliştirilmesinin yanı sıra 2022 yılında 5.000 yeni personel de işe alındı. Ne var ki Orman Müdürlüğü hükümetten 10.000 ek çalışan talep etmişti.
“Hala yetersiz ama hiç yoktan iyidir,” diyen Tolunay, 5.000 yeni personelin yalnızca 3.000’inin yangınla mücadelede görevlendirildiğini belirterek personel eksikliğinin halen sorun olduğunun altını çiziyor.
Çevre Bakanlığı, İklim Değişikliği Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğü Turkey recap’in konuya dair yorum ve bilgi edinme taleplerini yanıtsız bıraktı.
Öte yandan, 2021 yangınlarını yerinden takip eden Turkey recap söndürme çalışmalarında kullanılan araçların çoğunun yetersiz sayıda çalışanla faaliyet gösterdiğini gözlemlemişti.
Normalde arazözlerde sürücü ile birlikte en az altı kişinin görev yapması gerekiyor. Ancak 2021’de çoğu zaman araç başına en fazla üç kişi düşüyordu ve bu da yangın söndürme çalışmalarını yavaşlatıyordu.
Geçtiğimiz Aralık ve Şubat aylarında Turkey recap’e konuşan orman işçileri, devlet memurlarının izin almaksızın basına konuşmasını yasaklayan yasalar sebebiyle isimlerini vermek istemeseler de çalışma koşullarının iyileştiğini söylerken bazı sıkıntıların sürdüğünü de sözlerine ekledi.
Arıların düşündürdükleri
2021 yangınlarından sonra geniş uygulama alanı bulan bir diğer yöntem ise yüksek risk mevsiminde yangına hassas bölgelere insan girişinin yasaklanması oldu. Aşırı kuru ve sıcak hava koşullarında kamp ateşi ya da mangal yakmak veya sadece bir sigara bile büyük bir orman yangını başlatabiliyor.
Bu gibi riskleri önlemek için valiliklerin ilanının ardından özellikle yaz aylarında polis ve jandarma güçleri belirli alanları erişime kapatıyor. Tolunay’a göre koruma altına alınan bu bölgelerdeki insan tehdidi böylelikle en aza indiriliyor.
Muğla’nın Datça ilçesinde bulunan koruma altına alınmış bölgelerden birinde bulunan geçen yazdan kalma tabelada ormana girmenin yasak olduğu yazıyor.
İlçedeki Kızlan köyünde arıcılık yapan 40’lı yaşlarındaki Alper Kuyucu “Bu önlemler işe yarıyor ama asıl kafa yapısının değişmesi lazım” diyor.
Nesillerdir arıcılık yapan ailesi ve Kuyucu, topladıkları balı “gelir kaynağı” olarak görmeyi reddiyor. Onlara göre bal, yaşamayı seçtikleri hayatın tatlı bir sonucu.
Her sene kovanlarıyla birlikte Muğla’nın çam balıyla ünlü iki ilçesi olan Datça ve Marmaris arasında gezen Kuyucu, tüm hayatını 2021 yangınlarının en kötü etkilediği bu bölgede geçirmiş.
“Bazı kısımlarda doğa zaten kendinin olanı geri almaya başladı” diyor. “Ama biz de kavgayı bırakmıyoruz. Her yerde yeni inşaatlar var. Ağaç kesimleri durmuyor. Tüm bunları yaptıktan sonra da [doğa] bize karşılık verdiğinde oturup ağlıyoruz.”
“Yıllar öncesine kıyasla bugün arılarıma çok daha az ağaç kaldıysa bunun sorumlusu biziz” diyen Kuyucu’ya göre çocukluğundan bugüne Datça’da hava ve toprak kalitesi hayli değişmiş. Kuyucu mevcut koşulların insanlar tarafından getirildiğini ve bu nedenle ancak insanlar tarafından düzeltilebileceğini düşünse de bunun kolay olmadığını kabul ediyor.
“Daha kendi komşularımı bile tarlalarında ilaç kullanmamaya, bize verilenlere saygı duymaya ikna edemiyorum,” diyor. “Önce bunu öğrenmemiz lazım. Afetlerle mücadelenin çok önceden başlaması lazım. Olan olduktan sonrasına bakmak yerine neden olduğuna bakmamız gerekiyor.”
Önlemler ve planlar
Turkey recap’e konuşan Antalya Büyükşehir Belediyesi Afet Yönetiminden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Durmuş Ali Arslan, ekiplerinin yangınla mücadele çalışmalarını iklimin değişen gerçeklerine uygun hale getirmeye çalıştıklarını söylüyor.
Antalya Belediyesinin uyguladığı bazı yenilenebilir enerji politikalarına işaret eden Arslan “bir yandan 2021 yangınlarından etkilenen vatandaşlarımız için her şeyi yapıyoruz, diğer yandan genel olarak iklim değişikliği hedeflerimize odaklanıyoruz” diye devam ediyor.
Sözlerini “Afetlere yönelik hazırlıklarımızı tamamlamaya çalışırken karşı karşıya olduğumuz şey bir iklim felaketi” diye sürdüren Arslan, mevcut büyükşehir belediye yönetiminin uyguladığı politikalara ek olarak oluşturduğu afet planından da bahsediyor:
”Tüm birimlerimiz, tüm personelimiz yine bir yangın durumunda ne yapacağını biliyor. Umarım yine olmaz ama daha çok yaşanacağının da bilincindeyiz. Bu sefer daha hazırlıklı olacağız.”
İklim bilimciler uzun zamandır Akdeniz’de sıcaklıkların artacağı, yağışlardaki değişikliklerin sert etkiler yaratacağı öngörüsünde bulunuyor. Hatta bazıları Türkiye’nin güneyindeki sıcaklıkların yakın gelecekte bugünün Mısır’ı gibi olacağını ileri sürüyor.
Avrupa Çevre Ajansı’nın son Avrupa İklim Risk Değerlendirmesine göre iklim değişikliği riskleri şimdiden kritik seviyelere ulaşmış durumda. Acil önlemler alınmazsa bu, Avrupa için “felaket” haline gelebilir.
Ayrıca, Avrupa Birliği’nin Copernicus Dünya Gözlem Programı tarafından hazırlanan orman yangını risk haritasında da Akdeniz ve Güney Ege’deki birçok bölge yaz mevsimlerinde “aşırı riskli” olarak sınıflandırılıyor.
Bu risklerin altını çizen Dr. Tolunay, Kuyucu ve diğerlerinin görüşlerini onaylayarak giderek artan orman yangınlarının yarattığı ciddi riskleri önlemek istiyorsak mücadeleye değil hazırlığa daha büyük bir öncelik verilmesi gerektiğini söylüyor.
“Son orman yangınları bizim için bir şans, çalışmalarımızı artırmamız için büyük bir fırsat oldu,” diyor Tolunay. Yine de önleyici adımlara daha çok önem verilmesi şart:
“Önümüzdeki dönemde yangınlara daha fazla odaklanmamız gerekecek. Ormanlık alanlarda yaşayanlar ve çalışanlar için özel eğitim programları oluşturulması gerek. Tatil beldelerinde turistlerin de [programlara] dahil edilmesi lazım. Yaz yaklaşırken önlemler alınmalı. Alevler yine her yeri sardığında çok geç kalmış olacağız.”
Bu haber Oğul Köseoğlu tarafından çevrilmiştir.
Turkey recap, Türkiye’deki haber medyasını ve gazetecileri desteklemek, ileri taşımak için İstanbul’da kurulmuş bağımsız bir haber platformudur. Turkey recap, kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet göstermekte ve editöryal ekibimiz tarafından hazırlanmaktadır.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Verda Uyar, Dijital büyüme yöneticisi @verdauyar
Sema Beşevli, Stajyer editör @ssemab_
Onur Hasip, Stajyer editör @onurhasip
Bu makale, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin desteğiyle hazırlanan çevre raporları dizisinin bir parçasıdır ve hiçbir şekilde Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin görüşlerini yansıttığı şeklinde yorumlanamaz.