Barış Akademisyenleri 'Kürt Açılımı'na temkinli: "Belki de savaşın karşıtı barış değil, adalettir"

MERSİN – Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM’nin yeni yasama yılı açılışında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) yönetiminden siyasetçilerle tokalaşarak Kürt sorununda yeni bir döneme girildiğinin sinyalini vermesinin üzerinden yedi hafta, Ulaş Bayraktar'ın hayatını değiştiren bir bildiriye imza atmasının üzerinden ise sekiz yıl geçti.
Bayraktar, Çözüm Süreci’nin sona ermesinin ardından 2015-2016’da Güneydoğu’da yürütülen askeri operasyonlarda uygulanan sokağa çıkma yasaklarının ve sivillerin maruz kaldığı şiddetin sona ermesi için çağrı yapan "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atan 1.128 akademisyenden biri.
Barış İçin Akademisyenler’in sitesine göre, aralarında 97 profesörün de bulunduğu 549 akademisyen bildiriyi imzalamalarının ardından görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Bu listenin büyük bölümünü 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) kapsamında yayımlanan KHK’larla (kanun hükmünde kararnameler) ihraç edilenler oluşturdu. Dört akademisyen bildiriye imza attığı için tutuklandı ve 70'i gözaltına alındı.
Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünde doçent olarak görev yaparken KHK ile ihraç edilen Bayraktar, kendisi gibi ihraç edilen iki meslektaşıyla bir araya gelerek yeni bir proje başlattı. Bu proje eski çalışma alanlarından çok da uzakta değildi.
Üç arkadaş, 2017’de kütüphane ve kafenin yanı sıra kültürel etkinlikler, tartışmalar, bilgi yarışmaları ve film gösterimleri için bir mekan olan, ziyaretçilerini kahve ve menünün spesiyeli olan ‘profesör limonatası’yla ağırladıkları Kültürhane'yi kurdu.
Bir spor kompleksinin bahçesinde yer alan bu geçici alanda, açık havada mütevazı bir oturma alanı, gölgede uyuyan yeni doğmuş kedi yavruları ve son imzacılardan birinin adını taşıyan bir kütüphane bulunuyor. Kültürhane, ifade özgürlüğünü hedef alan baskıcı bir ortamda, Mersin’de entelektüel süreklilik, dayanışma ve meydan okuma arayışında olan pek çok kişi için bir sığınak haline gelmiş.
"Öğrencilerle tezler üzerinde çalışmaya devam ettik ama hoca olarak değil. Baştan itibaren bir eşitlik hissi vardı” diyen Bayraktar. Kültürhane’nin kurulma sürecini de “Poğaça yapmayı, video montajlamayı öğrendim. Hepimiz çay servisi yaptık, tuvalet temizledik, hesapları tuttuk” sözleriyle anlatıyor.
Bayraktar'ın Barış İçin Akademisyenler bildirisini imzalaması, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde yüzbaşı olan babasını 1980 yılında o zaman adı “Apocular” olan PKK’nin ilk silahlı eylemlerinden birinde kaybetmiş olması nedeniyle özellikle dikkat çekici. Yaşadığı kayba rağmen barışa inandığını vurgulayan Bayraktar, barış için doğru ekosisteme sahip olmanın önemine dikkat çekiyor ve bunun “yukarıdan aşağıya dayatılamayacağını” belirtiyor.
Turkey recap'e konuşan diğer akademisyenler gibi Bayraktar da, Bahçeli'nin sinyalini verdiği ancak ne noktaya varacağı belirsizliğini koruyan 'Kürt açılımı'na omuz silkiyor.
Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli’nin 25 yıldır İmralı Cezaevi'nde bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan için, "Tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın" sözleri Türkiye gündemine oturdu. Bu beklenmedik çıkış 'yeni doğan çetesi' skandalı, yalnızca bir yılda 399 kadının öldürülmesi ve artan çocuk istismarı vakalarıyla ilgili sarsıcı haberlerin hemen ardından iktidarın cezasızlığa karşı harekete geçmek zorunda hissettiği bir dönemde geldi.
Bayraktar çağrının zamanlamasını “Barış hakkındaki bu konuşmalara çok da inanmıyorum çünkü ekosistem doğru değil” sözleriyle değerlendiriyor:
“Belki de savaşın karşıtı barış değil, adalettir zaten.”
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (UNHCR) tarafından hazırlanan bir rapora göre, Çözüm Süreci’nin sona ermesiyle başlayan 17 aylık çatışma döneminde yarım milyona yakın insan yerinden edildi ve 2.000'den fazla insan hayatını kaybetti.
Türkiye çapında popüler bir figür haline gelen eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da yine sekiz yıl önce tutuklandı.
Bayraktar “Önceki Barış Süreci hakkında da çekincelerim vardı, şimdi de var” diyor.
Çatışmalar ve 2015 Genel Seçimleri
PKK ile devlet arasındaki çatışmaların sonlanması amacıyla yürütülen Çözüm Süreci, Abdullah Öcalan’ın 28 Şubat 2015’te PKK’ye silah bırakmak için kongre toplama çağrısında bulunmasından yalnızca üç ay sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Meclis’te çoğunluğu kaybettiği 7 Haziran seçimlerinin ardından rafa kaldırıldı. Seçim sürecine dair hafızalara kazınan konuşma ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün” sözleri oldu.
Türkiye, 7 Haziran seçimlerinin ardından terör saldırılarının birbirini izlediği kanlı bir döneme girdi. PKK ile devlet arasındaki gerilim de hızla yükseldi.
Önce Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015’te IŞİD tarafından düzenlenen saldırıda, Kobanê'ye gitmek isteyen 33 sosyalist hayatını kaybetti. Ardından 22 Temmuz'da Suriye sınırındaki Ceylanpınar'da iki polis öldürüldü. KCK’nın (Kürdistan Topluluklar Birliği, Koma Civakên Kurdistanê)12 Ağustos'ta yaptığı "Kürdistan halkı için öz yönetimden başka bir seçenek kalmamıştır" açıklaması ise gerilimi çatışmaya dönüştüren adım oldu.
Genişleyen çatışmaların gölgesinde 1 Kasım'da erken seçimler yapılırken, AKP terör saldırıları ve kanlı çatışmaların gölgesinde girdiği seçimlerde parlamentoda yeniden çoğunluk sağladı. Ancak Güneydoğu'da 24 saat sokağa çıkma yasağı uygulanan çok sayıda il ve ilçeden çatışma haberleri gelmeye devam etti.
Türkiye'de pek çok kişi devam eden kargaşayı korku içinde izledi. Ancak bir grup akademisyen sessiz kalamayacaklarına karar verdi.
Bildiri ve akademisyenlerin hedef haline gelmesi
7 Haziran seçimlerinden altı ay sonra, 11 Ocak 2016'da, 1128 akademisyen hükümetin politikaları karşısında net bir tavır aldı. "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiride şöyle diyorlardı:
“Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.”
Dilekçede ayrıca 1980'lerin ortalarından bu yana 40,000'den fazla insanın ölümüne neden olan çatışmaya kalıcı ve barışçıl bir çözüm bulunması için Kürtlerin taleplerini ele alan bir yol haritası oluşturulması çağrısında da bulunuldu.
Hükümetin tepkisi hızlı ve sert oldu. İmzacılar “vatan haini” olarak damgalandı ve terörü desteklemekle suçlandı. Aralarında Ulaş Bayraktar'ın da bulunduğu pek çok kişi disiplin cezaları aldı, üniversiteden atıldı ve haklarında suç duyurusunda bulunuldu. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile gücünü pekiştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, akademisyenleri alenen “devlet düşmanı” olarak yaftaladı.
Yüzlerce akademisyen KHK’lar ile ihraç edildi. Bazı akademisyenler yurtdışına giderek araştırmalarına ve savunuculuk faaliyetlerine devam ederken, diğerleri geride kaldı ve giderek otoriterleşen bir ortamda seyahat hürriyetleri ve sosyal-ekonomik haklarına yönelik kısıtlamaları aşmaya çalıştı.
"Bildiriden önce de bizi ihraç etmenin yolunu arıyorlardı. Biz onlara ihraç listesi vermişiz gibi oldu,” diyor Bayraktar.
6,5 yıl süren hukuki mücadelenin ardından Bayraktar, ancak 2023 baharında görevine geri dönebildi.
İhraç edilen imzacıların tehditlere ve derin bir sosyal izolasyona maruz kalmasına atıfta bulunan Bayraktar "Zordu ama Mersin'de Düzce'deki meslektaşlarımızın yaşadığı izolasyonu yaşamadık. Hatta Mersinliler Kültürhane'yi sahiplendiler" diyor.

Konuşmanın bedeli
Çukurova Üniversitesi'nde siyaset bilimi dersleri veren Taylan Koç ise sosyal izolasyonun, zihinsel ve duygusal etkilerini hala yaşadığını söylüyor. Koç, hala işine geri dönemedi ve pek çok imzacı gibi hukuki mücadelesi devam ediyor.
Eşinin Adana'daki hukuk bürosunda gerçekleştirdiğimiz görüşmede Koç, bildiriyi imzalamasının ardından hayatının dramatik bir şekilde değiştiğini söylüyor.
Diğer imzacılar gibi terörle mücadele yasaları kapsamında yargılanan Koç "İnsanlar selamı sabahı kestiler" diyor:
"Yakın arkadaşlarımız konuşmayı bıraktı. Bu beni çok kırdı."
Bildirinin PKK'ya değil sadece Türkiye devletini hedeflediği yönündeki eleştirilere yanıt veren Koç, bir Türk vatandaşı olarak ateşkes çağrısında bulunurken “bir terör örgütüne değil” kendi devletine hitap etmeye çalıştığını söylüyor.
Yargılanan pek çok isim gibi Koç’a da terör suçlamalarından beraat edene kadar yurt dışına çıkış yasağı uygulandı. Ancak Koç, Türkiye'den ayrılmayı hiç planlamadığını söylüyor.
Sosyal izolasyona maruz kaldığı yıllar boyunca Koç, kitap editörlüğü yapmış, metin çevirmiş ve eşiyle birlikte çalışmak için uzaktan hukuk eğitimi almış. Aile arabasını satmak zorunda kaldığını ve işten çıkarılmasından kısa bir süre sonra eşinin oğullarına hamile kalması nedeniyle çok zor günler geçirdiğini ifade ediyor:
"İhraç edilmeseydim beş yıldır profesör olacaktım."
Yine de onun için en zor kısmı, meslektaşı ve arkadaşı Mehmet Fatih Tıraş'ın intiharı olmuş. Koç, Çukurova Üniversitesi’nde ekonometri dersleri verirken Barış Bildirisi’ni imzaladığı için sözleşmesi yenilenmeyen ve üniversite ile ilişiği kesilen Mehmet Fatih Tıraş'ı "Kardeşim gibiydi. 'Benden her şeyi aldılar' yazan bir not bıraktı" diye hatırlıyor. Anlatırken sesi duygu yüklü.
"Bir nesil akademisyeni sildiler" diyor Koç:
"Akademi utanç içinde. Kampüse bile alınmaması gerekenler ders veriyor. Kalifiye akademisyenlerse yurt dışında."
Düşüşteki akademi
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları konularında araştırmalar yapan sivil toplum örgütü Freedom House’un ülkelerdeki sivil özgürlüklere ilişkin yıllık endeksinde Türkiye için “Hiçbir zaman saygı görmeyen akademik özgürlük, 2016 darbe girişiminden sonra AKP'nin hükümet ve sivil toplum çalışanlarını tasfiye etmesiyle daha da zayıfladı” değerlendirmesinde bulunuluyor.
Freedom House’a göre hükümet ve üniversite yönetimleri, akademisyenlerin hassas konuları araştırmasını engellemek için rutin olarak müdahalede bulunuyor ve akademisyenler arasında otosansürü teşvik ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2016’da üniversitelerdeki rektörlük seçimlerini kaldırmış ardından 2018’de Yükseköğretim Kurumu’nu (YÖK) da devreden çıkararak rektör atamaları konusunda tek yetkili haline gelmişti. Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz Haziran ayında Cumhurbaşkanı’nın tek yetkili olmasının anayasaya aykırı olduğuna hükmetti.
İhraç edilen akademisyenlerin görevlerine dönebilmeleri için onlarca dava açan avukat Ziynet Özçelik, motivasyonunun akademik özgürlük ve ifade özgürlüğünün önemine olan inancından kaynaklandığını ve bir avukat olarak yargının yanlışlarını düzeltmenin görevi olduğunu söylüyor.
Barış İçin Akademisyenlere tek bir dava altında değil, bireysel olarak dava açıldığını anlatan Özçelik, her akademisyenin hikayesinin farklı olduğunu vurguluyor. “Kimisi işine geri dönebildi ama birçoğu da dönemedi" diyen Özçelik konunun işe iade edilmekle kapanmadığını belirtiyor:
“İşlerine geri döndükleri halde mahkemenin kararı bozduğu ve bir kez daha görevden alınan vakalar da var.”
Yıllar süren hukuki mücadelenin ardından bugün hiçbir imzacı hapiste değil, ancak birçoğu için kaybettiklerinin yerini doldurmak zor.
Mersin Üniversitesi'nde ekonomi dersleri veren Selim Çakmaklı, Mersin'de anneleriyle birlikte yaşayan çocuklarını görmeyeli sekiz yıl olduğunu söylüyor:
"Yeni yıl arifesinde tek başıma bilinmeze doğru yola çıkmak hayatımın en kötü kararıydı."
Çakmaklı 2017'den beri Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşıyor ve New Jersey'deki Rutgers Üniversitesi'nde ders veriyor. Çakmaklı pozitif düşünmenin güç olduğunu söylüyor:
"Türkiye'deki gelişmeleri takip ediyorum ve olumlu yaklaşmak istiyorum ama eğitim sistemimiz o kadar çok şey kaybetti ki olumlu olmak zor."
Akademik Özgürlük Endeksi 2023 raporuna göre, 179 ülke arasında 166. sıraya bulunan Türkiye, uluslararası kuruluşlar tarafından ağır insan hakları ihlalleri ve özgürlük kısıtlamaları suçlamasına maruz kalan Kuzey Kore, Belarus ve Türkmenistan ile aynı kategoride ve Taliban yönetimi altındaki Afganistan'ın hemen önünde yer alıyor.
Turkey recap, Türkiye gündeminden haberler sunarken aynı zamanda Türkiye'de haber yayıncılığını ve gazetecileri desteklemek ve hep birlikte üretmek amaçlarıyla kurulmuş bağımsız bir haber kaynağıdır.
Editoryal ekibimiz tarafından kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir dernek olan Kolektif Medya Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Turkey recap Türkçe ve İngilizce dillerinde yayın yapar, derinlemesine analizler ve ülke gündemini özetleyen bültenler üretir.
Gonca Tokyol, Şef editör @goncatokyol
Diego Cupolo, Genel yayın yönetmeni @diegocupolo
Ingrid Woudwijk, Yönetici editör @deingrid
Damla Uğantaş, Türkçe editörü @damlaugantas
Emily Johnson, İngilizce editörü @emilyjohnson
Azra Ceylan, Ekonomi muhabiri @azraceylani